Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Nurdan Tözün, bu hastalığın NASH (alkol dışı yağlı karaciğer hastalığı) olarak adlandırıldığını söyledi.
Karaciğer yağlanması ve iltihaplanmasının daha çok obezlerde görülmesine karşın, ince yapılı zayıf kişilerde de önemli bir sağlık sorunu olduğunu belirten Prof. Tözün, “Bu durum görüldüğü kadar basit değil.
Bazı genetik ve bilinmeyen faktörler de işin içinde. Görüntüleme yöntemleriyle yapılan taramalarda toplumun yüzde 20’sinde karaciğer yağlanmasına rastlandığı rapor ediliyor” dedi. Ancak yağlanmayla birlikte iltihap görülme sıklığı genel toplumda yüzde 2,1 ile yüzde 6,3 oranında değişiyor.
Yağlı Karaciğer Şişmanları Tehdit Ediyor
Vücut kitle indeksi 30 kg/m2 veya daha fazla olan bireylerde ise karaciğer yağlanmasının görülme oranı yüzde 40’a kadar yükseliyor. Hem alkol kullanan hem de obez olan kişilerde, yağlı karaciğere rastlama olasılığı yüzde 95’i buluyor. Alkol dışı yağlı karaciğer hastalığının, basit bir yağlanmadan karaciğer sirozu ve karaciğer kanserine kadar uzanan sonuçlar doğurduğuna işaret eden Prof. Tözün, “NASH hastalarında şişmanlık, tip 2 diyabet, kan yağlarında yükselme , arteriyoskleroz, hipertansiyon, ürik asit fazlalığı (gut hastalığı ) ve insülin direncinden oluşan metabolik sendrom bileşenlerine sık rastlıyoruz” diye konuştu.
İnsülin Direnci Yağlandırıyor
Yağlanmaya yol açan faktörlerin başında insülin direnci sendromu geliyor. İnsülin direnci, hedef dokuların (kas, karaciğer ve yağ dokusu) insüline olan cevabının azalmasıyla ortaya çıkıyor. İnsülin direncinin, tip 2 diyabetin gelişmesinin altında yatan bozukluklardan biri olduğu düşünülüyor. Tip 2 diyabet hastalarının yaklaşık yüzde 85´inde insülin direnci görülüyor. Ancak obezite, yaşlanma ve hareketsiz yaşam biçimi insülin direncinin gelişimine ve tip 2 diyabete katkıda bulunuyor.
Genetik Yatkınlık Var mı?
NASH hastalarının yüzde 18’inin ailesinde benzer şekilde hastalığı olan bir yakınının bulunduğunun belirlendiğini belirten Prof. Tözün, bu durumun hastalığa ilişkin genetik bir yatkınlık olabileceğini düşündürdüğünü söyledi. NASH hastalarında sıklıkla belirti olmuyor. Şişkinlik, sağ tarafta belli belirsiz ağrı, yorgunluk benzeri şikayetler olabiliyor.Ancak bu şikayetlerin, başka hastalıklardan kaynaklanıp kaynaklanmadığının da araştırılması gerekiyor. NASH hastalarında vakaların yüzde 70’inde karaciğer büyümesi görülüyor. Eğer ultrason ile incelenirse, bu oranın yüzde 90’a çıktığı da bildiriliyor.
Biyopsi Yapılarak Derecesi Belirleniyor
NASH hastalığının düşünüldüğü hastalara biyopsi ile tanı konularak, hastalığın evresi ve derecesi belirleniyor. Karaciğer biyopsisi ile NASH hastalarının yüzde 7-30’unda siroz tesbit edildiği bildiriliyor. Bu hastalara yapılan tetkiklerin sonucunda ise, kan şekeri düzeylerinde artış, bozulmuş glukoz toleransı veya tip 2 diyabete sıklıkla rastlanıyor.
Tedavide Kilo Kaybı Önemli
Henüz hiçbir tedavinin NASH hastalarının doğal seyrini değiştirdiğine dair somut bir veri bulunmadığını belirten Prof. Tözün, “Bu yüzden risk faktörlerinin önlenmesine yönelik tedbirler ve tedaviler önem kazanıyor. Vücut ağırlığında meydana gelecek yüzde 10’luk bir azalma, karaciğer enzimlerinde düzelme sağlıyor” dedi. Hastalara haftada bir kilodan fazla vermemeleri öneriliyor.
Çünkü kısa zamanda hızlı zayıflayan hastalarda akut karaciğer yetmezliği gelişebiliyor.
Bu hastalara karaciğerde toksik etki yaratan ilaçlardan ve alkolden uzak durulması, spor yapılması öneriliyor.
Ayrıca metabolik sendrom ile ilişkili diğer hastalıkların tedavisi de yapılıyor. NASH hastalığının tedavisinde ilaçlardan hiçbirinin uzun vadede etkili olmadığına değinen Prof. Tözün, şöyle konuştu; “Bu ilaçlar arasında ikincil safra asitleri, insülin direncini tedavi eden ilaçlar, antioksidan ilaçlar (E vitamini) , lipid düşürücüleri geliyor. Demir birikimi olan hastalarda ise düzenli kan alma işe yarayabilir. Karaciğer nakli ise, son evreye gelmiş hastalarda düşünülmelidir.”