Çocuğunuz Ahlaki Değerlerini Kaybetmesin!

Toplumda değerlerin kaybı, dayanışma duygusunun azalması sıklıkla vurgulanmakta ve bu durumdan rahatsızlık duyanların sayısı her ortamda, her geçen gün artmaktadır.

Günlük yaşamda karşılaştığımız sorunların evde, okulda, sokakta, medyada yer aldığı şekliyle; hem toplumun hem de bireylerin akıl ve ruh sağlığını bozabilecek, güvenliğini tehlikeye sokacak düzeyde saldırganlık, şiddet, zorbalık, tahripçilik, disiplin sorunları, uyum ve davranış bozuklukları gibi “sapma”yı içerdiği görülmektedir.

Toplumda değerlerin kaybı, dayanışma duygusunun azalması sıklıkla vurgulanmakta ve bu durumdan rahatsızlık duyanların sayısı her ortamda, her geçen gün artmaktadır. Sonuç olarak, tüm bu olumsuz durumların, bireyler tarafından “ahlaki bozulmalar” başlığı altında tanımlandığı görülmektedir.

“Genel olarak ahlak nedir?” sorusuna yanıt arandığında, ahlakın; doğruyu yanlıştan ayırt etmek ve bu ayrıma göre davranmak, erdemli davranışlarda bulunarak onur duygusu yaşamak ve insanın, ölçütleri çiğneyen eylemleri için suçluluk veya utanç duyması olarak tanımlandığı görülmektedir.

Ahlak kavramına ilişkin tanımlamalar, bireysel ve toplumsal ahlak kavramlarını da beraberinde tartışmaya açmaktadır. Bireysel ahlak, kişinin kendi tercihleri doğrultusunda ahlaki değer ve davranışlarına göre şekillenebilmektedir. Burada birey açısından “yalan söylemeyi, dedikodu yapmayı” tercih edip etmemek gibi göreceli bir tavır söz konusu olabilir. Toplumsal ahlak açısından bakıldığında ise, tüm grubun üzerinde uzlaştığı ve ortak kabulün sağlandığı ahlaki normlar ve ilkeler bulunmaktadır.

Ahlaki Gelişimde Ebeveynin Rolü

Ebeveynler, çocukların yetiştirilmesinde en etkili rol modelleridirler. Bu nedenle, çocukların gelecekte nasıl yetişkinler olacağını belirleyen unsurlar arasında ebeveynin uyguladığı disiplin yöntemleri, kişilik özellikleri, düşünme mekanizmaları, değer, tutum ve alışkanlıkları önem kazanmaktadır. Bu unsurlar; özellikle karakter oluşumu, değerlerin kazanımında ahlaki duygu, ahlaki davranış ve ahlaki bilincin ortaya çıkmasında ayrı bir öneme sahiptir.

İdeal anne-babayı tanımlamak zor olmakla beraber başarılı anne-baba çocuk ilişkisi; anne-babanın çocuğunu sevmesi, ona güvenmesi, kendine has özellikleri olan bir birey olarak kabul etmesi, çocuğa karşı davranışlarında dengeli, tutarlı ve kararlı olması, ihtiyaçlarına uygun yanıtlar vermesi, gelişim özelliklerine göre çocuğunu tanıması ve gelişimine uygun beklenti düzeyine sahip olması, destek, cesaret ve girişimde bulunma fırsatı vermesi, özgüven kazanmasına olanak sağlaması, sorumluluk duygusunun gelişimine izin vermesi, esnek bir tutum içinde çocuğuna yaklaşarak iç disiplini kazanması ve kendi sınırlarını belirlemesine imkan sağlaması olarak tanımlanabilir.

Anne-baba tutumlarında görülen iki özellik; “duygusal ilişki boyutu” ve “denetim boyutu”dur. “Duygusal ilişki boyutu”, çocuğu merkez alan kabul edici tutumdan, reddedici tutuma kadar uzanmaktadır. “Denetim boyutu” ise, kısıtlayıcı tutumdan hoşgörülü tutuma kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Anne-babanın destekleyici ve denetleyici yaklaşımları da söz konusudur.

Destekleyici yaklaşım; çocuğa yakın ilgi göstermek, sözle veya dokunarak sevgi belirtmek, onunla ortak faaliyetlerde bulunmak gibi çocuğun benliğini onaylayan davranışları içermektedir. Denetleyici yaklaşım ise; anne-babaların çocuğun tutum ve davranışını değiştirme amacı taşıdığı yaklaşım biçimidir. Denetleyici yaklaşım, fiziksel şiddeti içerebildiği gibi, sevgiyi esirgemek, küsmek, aşağılamak şeklinde de olabilmektedir.

Psikanalitik kurama göre; çocuğun güven, sevgi, şefkat, yakınlık gibi ihtiyaçlarının ebeveyni tarafından karşılanması ebeveynin kural ve yasaklarının çocuk tarafından içselleştirilmesi, vicdan gelişiminde ve benlik saygısı oluşumunda önemli yer tutmaktadır. Yine, başkalarının bakış açısına duyarlı olma anlamına gelen “empati”, karşılık beklemeksizin ve bencilce olmayan şekilde yardımseverlik anlamına gelen “özgecilik”, merhamet, saygı, adalet, dürüstlük, cömertlik, sadakat gibi ahlaki açıdan önemli değerlerin kazanımı ve suçluluk-utanç gibi duyguların gelişiminde; erken çocukluk yıllarında ebeveyn-çocuk ilişkisinin yeri vurgulanmaktadır.

Ebeveynin, ahlaki bilinç açısından çocuğa istenilen özelliklerin kazandırılmasında; ona deneme, keşfetme ve öğrenme fırsatı sunması ve bunun için uygun koşulları oluşturması gerekmektedir. Girişimde bulunması için çocuğa ortam sağlamanın yanı sıra; onu cesaretlendirmek, denetlemek yerine desteklemek, çabasını takdir etmek, davranışlarının sonuçlarıyla baş başa bırakarak iç disiplinini kazanmasını sağlamak, sorunlar hakkında güç mücadelesi yapmak yerine akıl yürütmesine ve yüksek düzeyli düşünme becerilerini kullanmasına imkân vermek önemlidir. Çocuğa düşünmesi için zaman vermek, başarısızlık halinde durumun telafisi için deneme fırsatı sunmak gereklidir.

Daha iyi anne-baba olmak adına çocuğun aileyi yönettiği anne-babalar kadar aşırı katı, baskıcı ve kurallarla zorlayıcı olan anne-babalar, ahlaki gelişim sürecinde çocuklarına sınırlı deneyim, bilgi ve beceri kazandırmaktadırlar. Çünkü çocuklar sosyal ilişkileri keşfederek, insanlarla etkileşime girerek, yakın çevrelerindeki nesneleri kontrol ederek düşüncelerini oluşturur, bunları ifade eder ve öğrendiklerini kabul ya da reddederler. Deneyerek, test ederek veya keşfederek sonuçta “problem çözerek”  dış dünyadaki birçok şeyi öğrenir ve anlarlar.

Problem çözmeye imkan veren fırsatlar sayesinde çocuklar yeteneklerini keşfeder ve geliştirirler. Çocuğun hem iç hem de dış kaynaklardan nasıl yararlanacağını öğrenmesinin bir yoludur. Kişi olarak gelişimi hızlandırdığı gibi, yeteneklerinin, kendine saygı, kendine güven duygularının gelişmesini çabuklaştırır. Çocukların kendilerini bağımsız hissetmelerini de sağlar. Problem çözme yoluyla çocuklar, merak etmeyi, işbirliğini, keşfetmeyi, çevrenin kontrolünü sağlamayı, başarı için çaba sarf etmeyi ve sabırlı olmayı öğrenirler.
 

İlgili Sağlık Konuları