Pozitron emisyon tomografi ya da kısa adıyla PET, nükleer tıp alanında son 10 yıl içindeki en önemli gelişme olarak değerlendiriliyor. PET yöntemi ile vücuda zarar vermeden organların biyolojik ve metabolik işlevleri incelenebiliyor.
Tüm PET uygulamalarının yüzde 75'ini kanser vakaları oluşturuyor. Kanserde vücutta yapısal değişiklikler oluşmadan önce biyolojik ve metabolik değişiklikler oluştuğu için PET cihazı ile daha erken tanı konulabiliyor. PET cihazının kanser tedavisinde de önemli bir rolü var.
Kanserin hangi evrede olduğunu belirleyerek tedavinin planlanmasına katkı sağlıyor. PET cihazı İstanbul'da Acıbadem Hastanesi'nde de tanı ve tedavide başarıyla kullanılıyor.
Acıbadem Sağlık Grubu Nükleer Tıp Uzmanları, kanser hastalıklarının ve de kalp hastalıklarının tanısında şu anda en çok kullanılan radyoaktif maddenin flor 18 adı verilen radyoaktif materyal ile işaretli şeker olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
"Buna kısaca FDG deniyor. Bu materyalin vücutta davranışı normal, yani radyoaktif olmayan glikoz, nasıl davranıyorsa aynen öyle. Radyoaktif olmayan glikozun vücutta hücrelerin temel besin maddesi olduğunu, kalb kası hücresi, beyin hücreleri gibi çok çalışan hücrelerin bunu çok daha fazla aldığını, tuttuğunu biliyoruz. Glikozu çok kullanan bir diğer hücre grubu da kanser hücreleridir. Kanser hücrelerinde kanserin kötü huyluluk derecesi arttıkça glikoz kullanımı da artar. Böylece bizim verdiğimiz radyoaktif glikoz, normal hücre grupları dışında kanser hücreleri tarafından da çok yoğun bir biçimde tutulur. Ve vücudun herhangi bir yerindeki kanser dokusunu böylece ayırt edebiliriz."
Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük sigorta şirketi olan MEDICARE, 2 yıl süren bir araştırma sonucunda eğer akciğer kanserlerinde tanı ve tedavinin yönlendirilmesinde PET kullanılırsa, yıllık 2 milyar dolar tasarruf edileceğini belirledi.Amerikan Klinik Kanser dergisinin Mayıs 2001 sayısında yayınlanan bir makalede ise, "PET uygulamasının hastanın tedavisini değiştirme oranı yani, PET uygulanan kanser hastalarının yüzde kaçında tedaviyi değiştirdiği saptanmış.
Uzmanlar, bu oranın yüzde 45 ila 70 arasında değiştiğini, ortalama olarak çok kabaca, uygulamanın yapıldığı yüzde 50 hastada tedaviyi değiştirdiği ve hastaya yapılacak müdahalede farklılaşmaya neden olduğu söylenebilir" diyor.
Kalp hastalıkları PET'in en sık kullanıldığı ikinci alan. Bir koroner arter hastasının ameliyat edilip edilmeyeceğine karar verilirken PET cihazından yararlanılıyor. Bu cihazla kalp krizi geçiren bir hastada kalp kasının hücrelerinin canlı olup olmadığın saptanması mümkün. Böylece gereksiz bir bypass ameliyatı engellenebiliyor. PET cihazıyla yapılan uygulamaların
Yüzde 10'luk bölümünü de beyin hastalıkları oluşturuyor. En önemli bunama nedeni olan alzheimer hastalığına PET cihazıyla tanı konulabiliyor. Epilepsi ameliyatlarında da PET'le yapılan incelemelerden yararlanılıyor. Uzmanlar PET cihazının diğer nükleer tıp yöntemlerinden farkını şöyle özetliyor:
Gama ışını yayan radyoaktif maddelerin çok nadirleri dışındakilerin hiçbiri vücuttaki moleküller içerisinde bulunmaz. Doğal olarak yoktur. Halbuki pozitron yayan radyoaktif maddelerin hemen tümü vücut içindeki moleküllerde yer alan atomların radyoaktif tipleridir. Onlar yani karbon, oksijen, azot,flor gibi atomlar vücut içinde doğal olarak bulunurlar. Dolayısıyla bizim işaretleyebileceğimiz ve kullanabileceğimiz radyoaktif molekül çeşidi, vücuttaki molekül çeşidi kadar olabilir, teorik olarak. Bu vücuttaki her şeyi inceleyebilmemiz anlamına gelir. Vücudun gizlerini saptayabilmek artık mümkün gözüküyor.