Hiç düşündünüz mü, neden sonsuza kadar yaşayamıyoruz? Tedavisi olmayan hastalıklar, yaşlılık, çeşitli yaralanmalar aklınıza ilk gelen sebepler olabilir. Peki, ya vücuttaki her türlü hasar ve hastalığın anında tedavi edilmesi mümkün olsaydı? Bu durumda ölüme neden olan bütün olumsuz koşullar ortadan kalkmış olurdu. İnsanoğlu varolduğundan beri türlü hastalıklara karşı tedaviler arıyor ve yaşam süresini uzatmaya çalışıyor.
Bilim insanları tıp biliminin itici gücü olan bu isteği gerçekleştirmeye her geçen gün daha da yaklaşıyor. Son 10 yılda kök hücre araştırmalarında gelinen noktayı göz önünde bulundurursak cevabı çok uzaklarda aramak gerekmeyecek. İnsanın ilacı kendi içinde: Kök hücre Vücudumuzdaki kas, deri, karaciğer hücreleri gibi hücrelerin belirli bir hedefi var ve bölündüklerinde yine kendileri gibi bir hücre oluşturuyorlar.
Bir kök hücre ise vücuttaki görevi henüz belirlenmemiş hücredir. Kendisine bir diziden rol teklifi gelmesini bekleyen oyuncular gibi onlar da, vücudumuzdan hangi hücreye dönüşeceklerini (farklılaşacaklarını) söyleyen sinyalleri beklerler. Farklı hücrelere dönüşme açısından büyük bir potansiyele sahip kök hücreler, sinyal gelene kadar bekleyip, uzun süre bölünebilme ve kendi kendilerini yenileme yeteneğine sahiptirler. Bir kök hücrenin gelen sinyallere göre hangi hücreye dönüşeceğini ise hücre çekirdeğindeki genler belirliyor.
Diğer hücreler ölünce veya hasar görünce, kök hücreler hangi hücre türüne ihtiyaç varsa o hücreye dönüşüyor. Bu işlem sırasında bazı genler daha aktif hale gelirken, bazıları da baskılanıyor. Sonuç olarak kök hücreler diğer hücre türleri için tükenmez bir kaynak görevi üstleniyor. Kök hücreye hangi kaynaklardan ulaşıyoruz? Kök hücreler büyük bir aile ve bu ailenin de çok değişik görevler üstlenen üyeleri bulunmakta.
Bu 20-30 yıldır tahmin edilen bir biyolojik gerçekti; ancak özellikle 90’lı yılların ortasından itibaren biyolojik tekniklerin çok hızlı ilerlemesi, sperm ile yumurtanın birleşmesinden sonra gelişen hücrelerin çok daha iyi tekniklerle görülebilmesi ve ortaya çı-karılmasıyla konu çok hızlı bir ilerleme gösterdi. ABD’de, Wisconsin Üniversitesi’nden bir araştırmacı olan James Thomson, Kasım 1998’de fazla embriyolardan hücre almayı ve dünyadaki ilk insan embriyosu kök hücresi hattını kurmayı başardığını duyurduktan sonra kök hücreler ailesi daha iyi tanınmaya başlandı.
Bunlardan biri embriyonik kök hücreler; yumurta ile spermin birleşmesinden sonra (döllenme) oluşan küçük hücre grubundaki özel hücreler… Bunlar tek başına tüm organizmayı meydana getirebilecek genetik bilgiye ve güce sahipler; yani her yönde işlev kazanabilen, her organı ve dokuyu yapabilen hücreler. Diğer bir grup kök hücre ise, bebek doğduğu anda 50-60 cm’lik kordon denilen kısmın içindeki yaklaşık 50 ml. kadar bir kandan süzülerek elde edilenlerdir. Bunlara da kordon kanı kök hücreleri deniyor. Farklı hücrelere dönüşme açısından embriyonik kök hücrelere göre daha sınırlı bir potansiyele sahiptirler.
Yenidoğan bebeklerin kordon kanından alınan kök hücrelerin özel koşullarda dondurularak saklanmasıyla, çocuklarda yaş ilerledikçe ortaya çıkabilecek, çoğu ağır seyirli bir hastalığın tedavisi için önemli bir seçenek sağlanıyor. Kordon kanı saklamanın kimler için uygun ve gerekli olduğu konusunda ise bilim çevrelerinde henüz tam bir fikir birliği yok. Kök hücrelerin diğer bir kaynağı ise erişkinlerde bulunan ve gerekli ortam sağlandığında, bilinen yaklaşık 200 hücre türüne dönüşebilen “erişkin kök hücre”lerdir.
Erişkin kelimesi sizi yanıltmasın; bu hücreler yenidoğan ve çocuklarda da bulunmakta. Bu hücreler yaşam boyunca dokulardaki yenilenmenin ve gelişimin düzenlenmesinde görev alırlar. Ancak bu hücreler artık tek başına tüm organizmayı oluşturamıyorlar.
Erişkin kök hücreler, organizma yaşadığı süre boyunca kendilerinin kopyalarını üreterek çoğalıyorlar. Bu hücreler bulundukları dokulardaki eskiyen, hastalanan veya ölen hücrelerin yerine yenilerini üreten yedek parça kaynakları olarak görev yapmaktalar.
Erişkin kök hücreler kemik iliği, kas, göz, sinir, karaciğer ve deri gibi dokularda bulunuyorlar. İnsan vücudunda en fazla erişkin kök hücresinin bulunduğu yer ise kemik iliği. Kök hücrelerin bugünü ve geleceği 21. yüzyılın “tıp alanındaki en büyük buluşu” olarak nitelendirilen kök hücreyle tedavi yöntemleri hakkında uzmanlar, basın yayın organlarında çıkan haberlerin aksine, bu cümleyi söylemek için henüz çok erken diyorlar. Çünkü günümüzde medyada kesin bir tedavi metodu gibi sunulan kök hücre çalışmaları, aslında henüz deney veya klinik araştırma safhasındalar. Uzmanlar, 2020’de dünyada kalp ve damar hastalığına bağlı 25 milyon ölümün gerçekleşeceğini öngörüyorlar.
Herkese Sağlık Dergisi