Toplumda yüzde 2 - 4 olan özürlü çocuk oranının, akraba evliliği yapanlarda yüzde 4 - 8’ lere çıktığını belirtiyor. Akraba evliliği yapacak çiftlerin, evlilik öncesi veya gebelik öncesinde genetik danışma almalarının büyük önem taşıdığına dikkat çekiliyor.
Danışmanlık için başvuran kişilere öncelikli olarak ayrıntılı olarak bir soy ağacı çıkarılıyor. Soy ağacında ailede herhangi bir anomali, zeka kusuru, düşükler ve ölü doğumlar tespit edilmişse risk daha da artıyor.
Akraba evliliklerinde insanın kalıtsal maddesinde taşıdığı bir çift genden her ikisinin de bozuk olması durumunda ortaya çıkan baskın olmayan hastalıkların oluşma riski artıyor.
Bu baskın olmayan genlerden sadece birinde hata varsa hastalık belirtileri ortaya çıkmadığını, o kişilerin kendileri sağlıklı olmalarına rağmen hastalığın taşıyıcısı olduklarına işaret ediliyor.
Bunu nesilden nesile aktarabilirler. Çocukta bu baskın olmayan hastalığın ortaya çıkabilmesi için hem annenin hem de babanın aynı bozuk geni taşımaları gerekir.
Dolayısıyla akraba evliliklerinde anne ve baba adayı aynı atadan geldiği için aynı bozuk geni taşıma olasılıkları topluma göre daha yüksek, çocuklarda da bu baskın olmayan hastalığın ortaya çıkma olasılığı daha fazladır. Eğer ailede böyle baskın olmayan hastalık taşıyan bir çocuk doğmuşsa sonraki her gebelik için çocuğun hasta olma riski yüzde 25’tir.
Akraba evliliği sonucu ortaya çıkabilecek hastalıkların hepsinin çocuk doğmadan önce anne karnındayken taranması teknik olarak dünyanın hiçbir yerinde mümkün değil. Ancak ailede tanısı bilinen bir hastalık varsa veya çiftin hasta çocukları varsa anne karnındaki bebek bu hastalık açısından incelenebiliyor.
Akraba evliliği yapmış olan çiftlere Türkiye de sık görülen Akdeniz anemisi için taşıyıcılık testi yaptırmalarını, gebelik varsa ultrasonografik inceleme ile takibi öneriliyor. Çocuk doğduktan sonra ise gelişimsel olarak takibini, çocuk sayısını sınırlı tutmalarını ve ikinci çocuk için en az 3-4 yıl beklemeleri tavsiye ediliyor.