Tüm seçimler, yaşanmamışları yaşamak hayaline göre yapıldığını düşünürsek, partnerimizi de ideallerimize, ve geleceğimize göre planlamalıyız. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, geçmiş ilişki tecrübelerinin bizi ne kadar yönlendireceği ve etkileyeceğidir.Eğer tüm ilişkilerinizde hep aynı sonuçları yaşadıysanız;
Seçim kriterlerinizde sıkıntı var. Size uymayan bir tercihi kovalamaktasınız.Bunu biraz açalım. Eş veya partner seçimi kriterleri doğumumuzdan itibaren sosyal öğrenme ve eğitim ile şekillenir. Gerek büyüdüğünüz çevre, gerek se aldğınız eğitim ile kafanızda eş modeliniz oluşmaya başlar. Kariyerli olsun, zengin olsun, boyu,kilosu,ailesi, vs… tüm nitelikler yaşamınızın kazanımları sonucu oluşur. Burada esas sorun, önce ne aradığınızı bilmeden önce kendinizi bilmenizdir. Kendini bilen kişi, her bulduğunun aradığı olmadığını bilir. Eğer, siz kendilik değeriniz hakkında gerçek veya gerçeğe yakın bir içgörüye sahip iseniz kendinize uygun bir partneri bulmanız kolay ve kısa sürecektir.
Partner Bulmakta Yaşanan Düşünsel Sorunlar:
1. Eşi üzerinden prim yapmak
2. Varoluşunu kanıtlamak üzere, kendinden üstün veya çevresinin özendirildiği birini aramak.
3. Evliliği veya ilişkiyi bir iyileşme olarak görmek ve eşinin kendisini tedavi edeceğini düşünmek.
4. Ailesinin övgüsü ve onaylanma ihtiyacı ve reddedilme kaygısı ile anne veya babasının sesiyle hareket etmek.
5. Aşırı şişmiş ego ile kendisini uygun olmayan aday için uygunmuş sanmak.
6. Yoğun narsist algı ile kendisinden farklı, zıt üstün veya düşük dikey ilişkilerde başarıyla çıkacağını sanmak Aslında bu seçenekleri arttırmak mümkün.zira, esas olan şudur ki, tercihler düşünceden başlayıp kalbe doğru yol alır.
Yani evlenmeden veya ilişkimiz olmadan önce şekli ve sınırları kafamızda çizilmiştir. O nedenle aşık olacağımız kişiyi önceden biliriz. Bu durum ise yıldırım aşklarının,çarpılmaların da yanlış bilinmesini gösterecektir. Aslında kimseye çarpılmıyoruz. Biz zaten çarpıldığımız (etkilendiğimiz) kişiyi düşüncelerimizde yaşatıyorduk.
O İdeaya En Yakın Olanı Gördük ve “İşte Bu” Dedik. Yani Kime Aşık Oluyoruz?
Evet yani yıllarca üzerine kafa yorduğumuz,hayal ettiğimiz kafamızda tasarladığımız birine aşık oluyoruz ve o bilinen biri. Sadece kim olduğu belli değildi. Bazen “ben herkese aşık olabilirim simitçi, memur, şöfor, başbakan? gibi söylemler duyarız. Bunu söyleyen bir arkadaşımın 10 yıldır simitçiye aşık olmasını beklediğimi de söylemek isterim. O halde önümüze gelen herkesten elektrik almayız.
Sadece zihnimizdeki protipe uygun olana benzeyenden benzerlik oranına kadar etkileniriz. Tercihlerimizin doğruluğu konusunda ise, yukarıdaki maddelerden de anlaşılacağı üzere, eğer eşinizi seçerken çevresel etmenler ve çevreye mesaj verme amaçlı bir düşünse sizi hareket ediyor ise bu evliliğinizin sıkıcı gitmesinin nedenlerinden biri olabilir.
Çünkü; diyelim ki, evlendiniz. Herkes sizi onayladı tebrik etti. Ee sonra??? O sosyal destek evliliğinizin yürümesine de destek olacak mı? Sadece süreyi uzatır ama bitme sonucunu değiştirmez. Yani toplumun beğenisi için yapılacak bir evlilik,birazcık ? bencillik içerir. Diğer yanlış tercih düşüncelerine baktığımızda, varoluşunu tamamlamak ve kendini gerçekleştirmek amaçlıdır.tamamlayıcı tercih bir seçim nedenidir ve onaylarım fakat esas olan sadece tamamladığı için tercih edilmemesidir. Sizi sırf tamamlar diye, zengin, iyi mesleği olan, yaşam-düşünce tarzı farklı biriyle evlenmeniz sizi mutlu etmez.
Sadece kendinizi bir süreliğine güçlü hissetmenize neden olur. Fakat sadece eşinizin zengin, boylu, kariyerli olması belki de yarım asrı geçecek bir evlilik için yeterli olmaz. 2.aynı yöntemleri kullandıkça,aynı sonuçlardan kaçamazsınız. İlişkilerde başarısızlık söylenecek en güzel söz; aynı yöntemlerle farklı sonuç alacağını ummanın delilik olduğunu söyleyen Einstein in sözüdür. Defalarca evlenmek, partner değiştirmek,suçu başkasında bulmak bu sözün yansımasıdır.
Kişi devamlı aynı sonuçları yaşıyor ise, ya aradığı kriter yanlış ya yöntemi yanlış, ya psikolojik yapısının farkında değil ya da bu durum ile varoluşunu tamamlar. Yukarıda belirttiğimiz gibi esas olan kendimizi tanıdıktan sonra “ben”in ne istediğini keşfetmektir. “ben” tanıyan biri, onun isteğini de bilir.. geriye sadece nasıl yapacağını öğrenmek kalır. Ne istediğinizi bilmediğiniz sürece, nasıl yapacağınızı bilmenizin bir anlamı yoktur.
Eğer bulduğunuz (ya da sanıyorsunuz) kişi size uymuyor ise ilk yaşayacağınız yoğun bir şekilde onu değiştirmeye ve eleştirmeye çalışmaktır. Yoğun değiştirme eleştirme çabasının altında 3 şey yatar. Ya uygunsuzluk, ya mükemmelliyetçilik ya da hafif narsizmin verdiği bencilliktir. Size uymaması eleştirmekle uyumlu hale gelmez. Velev ki yılardır eleştirdiğiniz partnerinizin A özelliği ne kadar değişmiştir?
Eleştirmek veya onu suçlamak hem ilişkiyi yıpratır, hem size karşı nefret ve inat yaratır hem de, onun sanki bilerek değişmediğini düşünmenize buna bağlı olarak da öfkelenmenize saldırgan olmanıza neden olur. O halde ilişkilerde eleştirmekten çok karşılıklı uzlaşma ile çözüm aranmalıdır. Aynen şöyle: Bir araç aldığınızda satıcı 1000 lira ister siz ise 800 lira verirseniz her iki tarafın 100 liralık vazgeçişi ile 900 lirada uzlaşma sağlanır...
İlişkilerde de olaya bu örnek ile bakılması çözümü kolaylaştırır. Ama siz satıcıya, senin aracın, kötü, kirli, bakımsız, sigara içilmiş vs… derseniz o ise size, tepki gösterecek ve bu fırsatı tümden kaçırmış olacaksınız. Çünkü araç sahibine yapacağınız eleştiriler aracın fiyatını düşürmeyecek aksine, satıcının size rest çekmesine neden olacaktır.
İlişki bir uzlaşma ise size en yakın en benzer, en uyumlu olan ile daha az pazarlı yapacağınız için ilişkinizin en güzel yıllarını pazarlık e uzlaşma yapmak yerine mutlu paylaşımlar ile geçireceksiniz. Ve ilişkinizin kimyası azalsa da antropolojisi sağlam olduğu için kolay yıkılmayacaktır. Yine ilişkide aşırı eleştiri bir mükemmeliyetçilik dedik. Mükemmeliyetçilik bazen takıntı sıkıntısının da bir yansıması olabilmektedir. O zaman bir uzmana gidene kadar sorunun eşinizde olduğunu sanarsınız. Taa ki uzman size “efendim siz takıntı veya mükemmeliyetçi bir kişilik özelliğine sahipsiniz” diyene kadar. İşte o zaman da BEN in yeni bir özelliğini daha keşfedersiniz.
Eleştirideki narsizme ise sonraki yazımda değineceğim. Bazen partner adayımızı (ya da aşık olduğumuz sandığımız) kişiyi çok ama çok isteriz. O olsun ne olursa olsun deriz. Aslında birini çok fazla istemek ego tatmini veya estetik bir beğeninin ötesine geçemez.
Zaten kişisel görüşüm: insan bilmediği tanımadığı birine aşık olamaz ve sevemez. Bu kendi hayaliyle flört ve fantezisidir. Daha yalnızlık, yoğun duygusallık, çaresizlik,ergenlik girişi veya mutsuz dönemde insanlar aşırı bir istek veya tanımadığına (platonik)aşk veya arzulama yaşar. O halde bilmediğiniz tanımadığınız birine aşık olmak mümkün değildir. Bunun adı aşk da değildir. Bu sağlıksız bir sürecin olduğunun göstergesidir.
Çözüm sevgili bulmak yerine probleminin çözümüne yönelmek ya da uzmana gitmektir. İlişkinin gidişatını da doğru analiz etmeliyiz. Mesela ilişkinin başında gösterilen yoğun ilgi bazen bir sevginin göstergesi değil, bir tanıma isteğinin motivasyonudur.
Sonradan ilginin azalması mantıklıdır. Uyum ve benzerliğin azlığını gördükçe ilgi azalması olabilmektedir Ayrıca ilişkide her yaptığını doğru ve mantıklı görmek bir üstünlük psikozudur. Yani üstün olmasından çok sanmasıdır.
Böyle düşünen kişinin kendilik algısı bozulmuştur.üstün değil, üstün olduğunu sanar. Bu tip bireylerde yapılacak en büyük hata onun eksikleri ile veya psikozu ile yüzleştirmektir. O nedenle aşamalı bir sistem kurulmalıdır.
Son olarak kişi ilişkide hangi özelliğini ön plana çıkarır ise o özelliği daha çok sömürülür. Kişi ise bu özelliğini ilişkide daha çok kullanmak zorunda kalır. Mesela paranızı ön planda tutuyor iseniz ,paranız daha çok sömürülür ve daha çok para kullanmak, güzelliğinizi veya fiziğinizi ön planda tutarsanız onu en çok kullanmak zorunda kalırsınız.
Yani ön planda tuttuğunuz vasfınız, aslında riske attığınız vasfınızdır. İlişkinin benzinidir. Vasfınızın devamlı güçlü kalabilmesi gerekir ki ilişki yürüsün.
Serhat Yabancı
Aile İlişki Evlilik danışmanı
0216 371 33 83