Erkek Evlat Nasıl Yetiştirilmeli?
Erkek adam ağlamazsa gün gelir anası ağlar…
Toplumumuz, erkek çocuk yetiştirmede maalesef, istenilen düzeye erişmiş durumda değildir. İstenilen düzey, çağın gereklerine ayak uyduran, kadına saygılı, işleri paylaşan, sorumluluk sahibi, iyi bir baba, ailesiyle vakit geçirmekten hoşlanan erkek yetiştirme, anlaşılmalıdır.
Geçmişimiz, daha çok erkek egemenliği olan bir geçmiştir. Bu geçmişten günümüze, erkek her zaman yüceltilmiş, ailenin göz bebeği, gururu, neslini devam ettiren soy fidanı gibi algılanmış ve aşırı derecede özgür ve bağımsızlık duyguları ile yetiştirilmiştir. Geçmişten günümüze erkek her zaman ihmal ve istismar edilmiştir diyebiliriz. Sen ağlama, erkek adam her şeyi yapar, erkek değil mi sever de döver de, erkeğin malı meydandadır gibi anlayışlar sağlıklı erkek çocuk yetiştirmenin önüne geçmiştir. Zamanımızdaki erkek anlayışı ile belki de binlerce yıl önceki erkek anlayışı küçük değişiklikler sergilese de çoğunlukla aynıdır.
Erkek çocuğun, gece geç saatlere kadar dışarıda arkadaşlarıyla vakit harcamasına ses etmeyen, normal karşılayan anne ve babalar ERKEK EVLAT YETİŞTİREMEZLER. Erkek çocuklar da tıpkı kız çocukları gibi belli bir saate kadar dışarıda kalabileceklerini, onun ötesinin olamayacağını öğrenmelidirler. Erkek çocuğun cinsel ilişkisi destekleniyorsa, erkek evlat yetiştirilemez. Erkekte rahim olmadığı için anne ve baba, erkeğin cinsel anlamda yaptığı her davranışa göz yumabilir. Çünkü cinsel açıdan kirliliğin, fiziksel bir görüntüsü yoktur onlar için.
Erkeğin yanlış zamanda (evlilik harici) cinsel ilişkileri desteklenmemelidir. Kızınıza yasakladığınız her şeyi erkek çocuğuna da yasaklamalısınız. Erkeğin yasaklanamayacağı bilincini taşıyan ailelerden erkek çocuklar alınmalı ve devlet gözetiminde yetiştirilmelidir. Bu bilinçte olan aileler, topluma ve kadınlara zarar verecek olan bir erkek yetiştirdiklerini bilmelidirler.
Özellikle cinsiyet ayrımı döneminde olan (3-6 yaş) erkekte cinsel organına ilgi olduğundan bu organ ailece törensel bir şekilde kutlanmamalıdır. Bu dönemde erkek çocuklar, sünnet edilmemelidir. Sünnet, bu yaş (3-6 yaş) aralığına denk getirilmemesi önemlidir. Erkek çocuklarına, oğlum amcana pipini göster, diyen bir anne veya baba, ileride göstermeci diye adlandırdığımız bir sapık yetiştirebilir. Ergenlik dönemine geldiğinde bu erkek, amcalara değil de küçük kızlara, kız kardeşine, annesine, kız arkadaşlarına gösterme eğiliminde olacağını, hiçbir anne ve baba unutmamalıdır.
Mahremiyet sadece kızlar için oluşturulmuş bir ölçüt değildir. Erkek çocuklar da mahremiyeti öğrenmelidir. Kız çocuğu annesinin dizinin dibinden ayrılmayacaksa, erkek çocuk da babasının dizinin dibinden ayrılmamalıdır. Burada daha çok annelere iş düşmektedir. 3-6 yaş arasında oluşan, erkeğin anneye aşırı hayran olduğu döneme kapılan ve bu dönemin bitmesini istemeyen aklı başında olmayan kadınlar, erkeğin özdeşleşme döneminde babaya yaklaşmasına tahammül edemeyebilirler. Aslında bunun normal olduğunu, babanın erkek çocuk için önemli olduğunu kavramaları, baba ile erkek çocuk arasındaki ilişkiyi desteklemelerine yol açabilir.
Kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar ezici bir çoğunlukla en fazla erkekler tarafından yapılmaktadır. Bunu iyi kavrayan anneler, erkek çocuk yetiştirmede baba ile aynı fikirde olarak, mahremiyet, mesuliyet, memnuniyet, mesudiyet ve en önemlisi de merhameti kazandırmalıdır. Aksi halde, tecavüzler, kadın cinayetleri, sorumsuzluklar, dışarda kalmalar, evden kaçmalar, çeteleşmeler, psikolojik hastalıklar boşanmalar, aldatmalar kaçınılmaz bir şekilde yaşanacaktır.
Bir anne baba olarak “Erkekler ağlamaz”, felsefesine sahipseniz, vicdanınızı yoklayınız. Erkekler de ağlamalıdır. Üzülen erkek, eğer ağlayamıyorsa, öfke tepkileriyle üzüntüsünü ifade edebilir, bu da şiddet uygulayan biri olmasına yol açabilir. Bu şiddet tepkileri her üzüldüğünde, her tahammül edemediğinde, her sıkıntı yaşadığında, her zorlukla mücadelede kullanılan bir yöntem olarak benimsenebilir ve bu yöntem en çok kişinin sevdiğine (eşine ve çocuklarına) yöneltilir. Kadına yönelik şiddetin bir açıklaması da budur.
Öfke temelinde depresyon barındırır. Bundan dolayıdır ki erkek çocuk yetiştirirken ağlamasını destekleyiniz. Ağlamanın çocuğa hiçbir zararı yoktur; ataklar şeklinde ve gereksiz olmadığı sürece… Kız çocuklarımız zaten duygulandıklarında rahatlama amaçlı ağlama davranışı sergilemektedirler ve bu desteklenebilmektedir. Fakat erkeklerde ağlama davranışı desteklenmemekte, tam aksine yadırganmakta ve küçük düşürücü ifadelerle onur kırıcı davranılarak, erkeğin duygusunu ifade etmesinin önüne demirden parmaklıklar oluşturulmaktadır. Ağlamak çocuğun iç sıkıntısını rahatlatır. Bu rahatlama hakkını erkeklere de tanımamız gerekir.
Şu davranışından dolayı, üzülüyorum ve bu üzüntümden dolayı ağlıyorum. Buna benzer cümleleri çocuklarımıza özellikle de erkek çocuklarımıza öğretmeliyiz.
Çağımız kadın ve erkeğin iş hayatına atılmasıyla birlikte erkek ve kadın rollerinin de değiştiği bir çağdır. Bu çağa ayak uydurabilecek, kız ve erkek çocuk yetiştirmek gerekir. Ailelerimiz kız çocuklarına ütü, ev temizliği, yemek, odayı düzenleme gibi sorumluluklar ve alışkanlıklar öğretmektedir. Bu öğretiler ve alışkanlıklar erkek çocuklarına da kazandırılmalıdır. Erkek çocuk, ütü yapacak, yemeğini kendisi hazırlayacak, odasını düzeltecek, temizlik yapacak, çamaşır-bulaşık yıkayacak… Bu alışkanlıklar olmadığı sürece ev işleri yapmak zorunda kalan evli erkek, eşine gizliden gizliye öfke besleyecek, mutlu olamayacak ve ilerde yalnız kalacak. Hâlbuki çocukluk yıllarından itibaren ev işlerini alışkanlık haline getirmiş olsa, eşine yardım etmeyi, paylaşmayı seven ve mutlu olan erkek, bir kadın için vazgeçilmez olacaktır. Tercih siz değerli anne ve babaların… Aksi durumda zamanımızın mutsuz evlileri, anlaşılmayan kadınlar, zorlanan erkekler toplumu oluşması, muhtemeldir.
Erkek çocuk yetiştirmenin zor olan tarafı, çocukluk çağında görülen eksik yetiştirilmelerin erkek çocuğa fazlasıyla verilmesidir. Sevgisiz yetişen bir babanın, erkek çocuğuna gösterdiği sevgi istismar edici nitelikte olabilir. Aşırı şımartılan erkek, aile tarafından ödenen bedellerle hissedilmektedir.
Uzman Klinik Psikolog Mehmet Kurtoğlu