İkinci Irak savaşının başladığı zamanlar. Son derece kaygılı, endişeli, suçlayıcı düşünceler nedeni ile kendini çok kötü hisseden, diken üstünde yaşayan, her an kötü bir şey olacak, her an kötü bir haber gelecek diye telefonlara çıkmayan, kapı açmayan bir hastamla görüşmedeyiz.
Genelleşmiş kaygı bozukluğuna eşlik eden çökkün ruh hali sözlerine, duruşuna, yüz ifadesine yansımış. Hasta yıllardır mevcut şikayetlerinin son aylarda tahammül sınırını aştığını, kötümser düşüncelerle baş etmekte çok zorlandığını ifade ediyordu. Bu düşünceler nedeni ile sosyal hayatının neredeyse kalmadığını, iş hayatında insiyatif kullanamadığını kararsızlıklar nedeni ile adım atamadığını belirtiyordu. Ne yapsa ne düşünse en olumsuz senaryo geçmiş olumsuzlukları daha abartılı olarak bugüne taşıyor tekrar aynı olumsuzluklarla karşılaşabileceği korkusu ile kıpırdayamaz hale gelmişti. Kendini o kadar suçlu görüyordu ki ailesinin, çevresinin ve iş hayatındaki tüm olumsuzlukları kendi yaptığı hataların karşılığıydı sanki. Kaygının boyutunu anlamak birazda kendinin algılayışına tepeden bakma yeteneği geliştirmek amacı ile yapılan görüşmede bir cümle içerisinde “neredeyse körfez savaşı da benim yüzümden çıktı diye kendinizi suçlayacaksınız” sözü geçtiğinde hasta şaşkınlıkla yüzüme bakarak nerden bildiniz, bu konuda da kendimi suçluyorum deyip kendi zihinsel sistematiği içerisinde bunun sebeplerini anlatmıştı. Hastamızın kaygı bozukluğu da, depresyonu da tedavi ile düzeldi ama bu küçük cümle kaygının, suçlamanın insanın algısını nerelere kadar değiştireceği konusunda adıma çok öğretici de oldu…