Geçmiş yıllarda bir birey ne kendisi, ne de çevresindeki herhangi biri için "ruh sağlığının bozuk" olduğunu ima eden bir ifade kullanmazdı. Çünkü herhangi birinin ruh sağlığının bozuk olması deliliğe delalet idi. Oysa son yıllarda çevremizde "bu iş, bu ilişki veya bu durum ruh sağlığımı bozdu", "ruh sağlığım gün geçtikçe bozuluyor", ruhen sağlıklı olduğundan emin değilim" gibi ifadeleri sıklıkla duyar olduk. Hatta daha harcıalem ve çekincesiz bir tanım olarak algılanan ve kullanan "depresyon" kelimesi, tüm bu ifadelerin yerini aldı.
Depresyon Artık 7'den, 70'e herkes, her gün, her an, her durumda "depresyona" giriyor. Daha bir gece önce barda keyifle kahkalar atar bıraktığınız arkadaşınız ertesi gün telefonda "aşkımla tartıştık, ölüyorum, bitiyorum" veya "indirimler başladı ama kredi kartlarımın limitleri dolu çok beğendiğim iki ayakkabıyı alamıyorum" ya da "bizim takım maçı kaybetti" gibi nedenlerle depresyona girdiğini söyleyebiliyor. Gerçekten depresyona girmek bu kadar sudan sebeplerle oluşabilecek, pek de ciddiye alınmaması gereken çünkü kendiliğinden geçebilecek ve moralin bozuk olduğu her türlü durumu tanımlayan bir "şey" midir? Yoksa kendimize ya da başkasına "depresyon" teşhisi koymadan önce bunu ruh sağlığının ciddi biçimde bozulması olarak görüp, tedavisi için uğraşmak mı gerekir? " Ruh sağlığı; bireyin kendisiyle, çevresini oluşturan kişilerle ve toplumla barış içinde olması, sürekli denge, düzen ve uyum sağlayabilmek için gerekli çabayı sürdürebilmesi" dir. Ruh sağlığımız, genel sağlığımızın göstergesi ve ayrılmaz bir parçasıdır. Bedenimizdeki her türlü fizyolojik değişiklik beynimizi ve ruhumuzu; beynimizdeki ve ruhumuzdaki her türlü değişiklik ise fizyolojimizi etkiler. Yaşam amacımız olan "mutluluğa ulaşma", yaratıcı ve üretken bir birey olmayı; bunu başarmak ise bedenen sağlıklı olmanın ötesinde ruhen de sağlıklı olmayı gerektirir. Hepimiz zaman zaman duygu, düşünce ve davranışlarımızda tutarsızlık, uygunsuzluk ya da yetersizlik gösterebiliriz. Ancak bu durum sürekli, şiddetli, tekrar eden, verimli çalışmayı ve performansı olumsuz etkileyecek, kişiler arası ilişkilerin bozulmasına neden olacak biçim ve boyutta ise ruh sağlığımız bozulmuştur. Dünyada 400 milyon civarında insan (Dünya sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı verileri 2004) Ülkemizde ise her dört kişiden biri ruhsal bozukluk ya da sorun yaşamaktadır. Günümüz yaşam şartları ve zorluklar bu sayıyı her geçen gün daha da artırmaktadır. Ancak fizyolojik rahatsızlıkların, tanımlanıp, somut ve bilimsel bir temele dayandırılması kolaylıkla yapılmasına rağmen ruhsal sorunların soyut ve belirsiz kavramlar olarak algılanması devam etmekte, dolayısıyla teşhis ve tedavisi toplumda yeterince önemsenmemektedir. En ufak fiziksel bir rahatsızlık belirtisinde gerek birey, gerekse çevresi endişeye kapılarak teşhis ve tedavi için çaba harcarken ruhsal sorun yaşayan çok az sayıdaki birey bunu bir rahatsızlık olarak algılayıp, tedavi olma gereğini duyar. Yaşadığı sorunlar, sıkıntılar nedeniyle çalışma verimi, performansı düşmüş, kişilerle ilişkileri bozulmuş, yaşamdan tat alamayacak derecede mutsuz birçok kişi, bu durumunun tedavi edilebilir bir durum olduğunu aklına bile getirmez ve yaşamını, üstesinden gelinebilecek bir rahatsızlıkla sürdürmeye çalışır. Oysa ruhsal sorunların birçoğu, kalp, şeker ve hipertansiyon gibi tanımı, nedenleri, süreci, tedavisi ve sonuçları belli rahatsızlıklardır. Depresif Bozukluk Depresyon; günümüzün güç yaşam koşulları altında zorlanan bireylerinde görülen en yaygın ruhsal sorundur. Kendine özgü belirtileri olan, ciddiye alınması gereken, tedavi edilmezse aylarca hatta yıllarca sürebilen bir hastalıktır. Her insan yaşamının bir döneminde hüzün, keder, mutsuzluk gibi duygulanımlar yaşayabilir. Bunlar, genellikle beklenmedik bir anda oluşan ve yaşanan olaylarla ilişkili olup, olayın kişi için anlam ve önemine göre değişen bir sürenin sonunda geçebilen durumlardır. Bazı kişilerde bu duygulanımlar, daha şiddetli, aşırı boyutlarda ve daha uzun süre yaşanır. Hatta bazen bu duruma neden olabilecek belirgin bir durum da yoktur veya bir neden olmakla birlikte gösterilen duygusal tepkinin süresi, şiddeti ve yoğunluğu beklenenden fazladır. Öyle ki bu duygu durumu, kişinin kendisiyle, çevresiyle ilişkisini bozmaya, yaşamdan tat almasını engellemeye başlamıştır. İşte bu duygu durumundaki kişiler için "depresyon" tanısı konulabilir. Depresyon, keder, elem yönünde artmış bir duygu durumu ve ruhsal çökkünlük halidir. Böylesine yoğun üzüntülü bir duygu durumda; düşünce, konuşma ve hareketlerde yavaşlama, güçsüzlük, değersizlik, isteksizlik, karamsarlık duygu ve düşünceleri ile fizyolojik işlevlerde yavaşlama gibi belirtiler görülmesine rağmen depresyon aynı zamanda, tedaviye iyi yanıt veren ve iyileşme olasılığı yüksek bir hastalıktır. Ancak depresyon geçirenlerin çoğunluğu, tedavi edilebilir bir rahatsızlığı olduğunu düşünmez ve tedavi arayışına girmezler. Özellikle toplumumuzda depresyon tedavi gerektirir bir hastalık olarak değil de sanki normal bir yaşam biçimi, kader veya kişilik özelliği gibi görülmektedir. Oysa depresyon durumunda tedavi desteği almanın, birçok fiziksel hastalık durumundan daha fazla gereği ve önemi vardır. Depresyon, günümüz dünyasında en sık görülen ruhsal bozukluktur. Yapılan bazı araştırmalar sonucunda, ülkemizde depresyonun yaygınlık oranı % 9-20 olarak saptanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre herhangi bir anda dünyada 100 milyon insan depresyondadır. Depresyon yaygın oluşunun yanı sıra, yol açtığı yeti yitimi ve riskler nedeniyle de önem taşımaktadır. Tüm dünyada yeti yitimine neden olma bakıımından ilk üç sıraya girmektedir. Depresyon kişilerin mesleki başarının düşmesine ve iş kayıplarına, cinsel bozukluklara yol açarak evlilik sorunlarına, durumun etkisinden kurtulmak, kendini rahatlatmak için alkol ve uyuşturucu maddelere yönelmesine, sonucunda trafik kazalarına, kavga ve suça yönelmeye, ruh sağlığı bozuk çocuklara ve ruh sağlığı bozuk bir toplumun oluşmasına yol açmaktadır. Depresyondaki kişilerde sağlık harcamaları da daha yüksektir ve yaşam kalitesi ileri düzeyde bozulabilir. Tedavi edilmezse, özellikle ağır depresyonda, intihar riski vardır. Depresyondaki hastaların yaklaşık 2/3' si intihar etmeyi düşünür ve %10-15'i intihar girişiminde bulunur. Depresyon herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir. Ama sıklıkla 24-40 yaşları arasında görülür. Her 4 kadından biri ve her 10 erkekten biri hayatlarının bu döneminde depresyonla tanışırlar. Depresyon bütün sosyal katmanlardan insanlarda görülebilmektedir. Yani sosyoekonomik düzey veya konumla ilgisi yoktur. Tüm insanların yaklaşık beşte biri yaşamları boyunca en az bir kez depresyon geçirirler. Hangi Durumlar Depresyon Riskini Artırır ?