Pandemi bitse bile kaygısı hala sürüyor

Artan sosyal medya kullanımıyla birlikte toplumsal gündem ve haberlerin hızlı bir şekilde yayıldığına dikkat çekildi. Bunun üzerine Uzman Klinik Psikolog Filiz Çoban Yıldırım sosyal medyanın kaygıyı arttırdığını, aşırı kaygının mutsuzluğa yol açtığına, tedavi edilmezse kalıcı hastalık olabileceğine değindi.

Kaygı bozukluğu yaşayan insanların sayısında son yıllarda önemli oranda artış yaşanıyor. Özellikle pandemi süreci kaygı düzeyinin en çok arttığı dönemlerden biri oldu. Normalleşmenin yaşandığı bu günlerde pek çok kişide kaygı bozuklukları ise devam ediyor.

YAŞAM ŞEKİLLERİ STRES DÜZEYİNİ ARTTIRIYOR

Pandemiden bağımsız olarak daha da hızlanan stres düzeyini yükselten yaşam şekli kaygı düzeyine artış neden oluyor. Son yıllarda artan sosyal medya kullanımı savaş haberleri ve savaş mağduru insanları izlemek kaygıyı tetikleyen nedenler arasında yer alıyor.

SOSYAL MEDYA KAYGIYI ARTTIRIYOR

Artan sosyal medya kullanımıyla birlikte toplumsal gündem ve haberlerin hızlı bir şekilde yayıldığına dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Filiz Çoban Yıldırım şu şekilde konuştu.

Yıldırım, "Yaş fark etmeksizin bazen kontrolsüz şekilde kullanılan sosyal medya olumsuz haberler ve içerikler nedeniyle bireylerin kaygı seviyesinin artmasına neden oluyor. Dünyanın bir ucunda gerçekleşen olay saniyeler içinde hiçbir denetim mekanizması ve sansür olmadan sosyal medya yoluyla milyonlarca insana ulaşılabilmektedir. Paylaşılan her içerik her yaş seviyesinin ulaşabileceği şekilde yayılmaktadır. Bazen tepki ve yaptırım amacıyla paylaşılan görüntü ve videolar bireylerde ikincil travma oluşturacak düzeyde olabilmektedir. Bu sebeple sosyal medya ve ulaşılabilecek içerikler kaygı seviyesi yüksek bireyler için tetikleyici olabilmektedir" dedi.

HABER İZLERKEN KÜÇÜK ÇOCUKLARA DİKKAT!

Yıldırım,özellikle son dönemde gündemde olan savaş, nükleer silahlanma, hastalıklar gibi konular ülke fark etmeksizin her insanın endişelendiği konular olduğunu belirtti. bu durumu şu sözlerle açıkladı. "En temel ihtiyaç olan güvenlik ihtiyacının tehdidiyle anksiyete boyutunda etkilenebilmektedir. Bu sebeple sosyal medya kontrollü ve filtrelenerek kullanılmadır. Özellikle küçük yaştaki kişiler için denetimli şekilde kullanılması önemlidir. Gazete ve televizyon gibi paylaşım araçları denetlenebildiği ve her yaş düzeyine uygun şekilde düzenlendiği için sosyal medyadan daha farklıdır. Kaygı problemleri yaşayan kimseler için sosyal medya tedirgin edici ve kaygılarının artmasına sebebiyet verebilir. Sosyal medya kullanım süresi, ekran kullanım süresi azaltılabilir" şeklinde konuştu .

AŞIRI KAYGI MUTSUZLUĞA YOL AÇIYOR

Kaygı seviyemiz arttığında gergin ve mutsuz hissettiğimizi ve bu yüzden kaygı düzeyimizdeki aşırı artışların rahatsız ettiğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog Filiz Çoban Yıldırım, kaygının hayatımızda neden olacağı sorunları ise şöyle özetledi:

"Sosyal yaşantımız, akademik durumumuz etkilenir. Yoğun kaygı durumu ile işlevsiz bir hale gelmemize neden olur. Odaklanma problemlerine yol açar. Bu yüzden kaygı düzeyimizin ne seviyede olduğu, nelere engel olduğu önemlidir. Kaygı işlevsel bir duygu olarak kişiyi güdüleyebilmelidir. Kaygı duyduğumuz anlarda gergin olmamız, titrememiz veya terlememiz, çarpıntı hissetmemiz vücudumuzun verdiği doğal bir tepkilerdir. Sürekli olarak kaygı, endişe yaşayan bir kişinin sosyal hayatı sekteye uğrayabilir, ruhsal sağlığı bozulabilir ve gündelik işlerdeki verimi azalabilir." dedi.

TEDAVİ EDİLMEZSE KALICI HASTALIKLARA NEDEN OLUYOR

Öte yandan Yıldırım, Ancak kaygı halini günlük stres durumlardan ayırt etmek gerekiyor. Baş edemeyeceğimiz düzeyde yaşanan kaygı aşırı gerginlik, sürekli stresli olma hali, yoğun korku hissetme hali, terleme, kalp çarpıntısı, sürekli olumsuz düşünme, titreme, hızlı nefes alıp verme, baş dönmesi, mide sorunları, uyku ve yeme problemleri, gerginlik gibi belirtilerle günlük hayatımızı olumsuz etkileyebilir.

TEDAVİ EDİLEBİLİR

Kaygı bozukluğu tedavi edilmezse panik atak, obsesif kompulsif, sosyal fobi, ayrılık anksiyetesi gibi sıkıntılara sebebiyet verdiğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Filiz Çoban Yıldırım, Bilişsel Davranışçı Terapi, Emdr terapi gibi yöntemlerin kişiye sorunlarıyla davranış biçimlerini fark etmesi açısından yardımcı olacağını ifade etti. Yıldırım, "İlaçlar anksiyete bozukluklarını tamamen ortadan kaldırmaz. Ancak bazı semptomlarında rahatlama sağlayabilmektedir. Nefes egzersizleri, meditasyon gibi sakinleşmek için kullanılan yöntemlerde etkili olabiliyor. Spor, egzersiz, açık havada yürüyüş, takım sporları doğayla iç içe olmak, hobi alanları yaratma kaygı bozukluğu yaşayan kişilere iyi gelecektir. Uyku rutini oluşturmakta önemli" şeklinde konuştu.