Türk Tıbbi Onkoloji Derneği’nin desteği ile ASCO® Kongresi sonrasında, Türkiye’nin önde gelen hekimlerinin buluştuğu ve onkolojide en önemli gelişmelerin değerlendirileceği “Best of ASCO®”; 21-22 Haziran’da CVK Park Bosphorus Otel’de gerçekleşti.
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, Amerika’da yapılan ASCO Kongresi’nin önemine değinerek, “Bu yıl ASCO açısından ayrı bir önem taşımaktaydı çünkü 50. yılı düzenlendi’’ dedi. Ana oturumda bağımsız araştırma kuruluşlarının yapmış olduğu uluslararası, çok merkezli, günlük pratiğimizi etkileyebilecek büyük ve önemli çalışmalar sunuldu.
Pınar Saip, “Biz bu toplantıyı ülkemizde 5 senedir yapıyoruz. Biliyorsunuz ASCO her yıl dünyada yapılan kanser araştırmalarının sunulduğu en önemli kanser kongresidir. Dünya çapında katılım her geçen yıl artmaktadır. ASCO 2014’e onkoloji ile ilgili hekimler, araştırmacılar ve onkoloji firmalarından yaklaşık 30-35 bin civarında katılım oldu. Bu yıl ASCO’da ilk defa Türk Tıbbi Onkoloji Derneği olarak stant açtık ve oldukça ilgi gördü. Ülkemiz tıbbi onkoloji camiasının uluslararası tanıtımı açısından çok yararlı bir girişim oldu. Ülkemizden de hekimlerin katılımı yüksekti, kongreye ülkemizden yaklaşık 100’ün üstünde hekim katıldı. ASCO Kongresi bu açıdan çok verimli geçiyor; fakat bu kongreye katılamayan meslektaşlarımızda oluyor. Bu yüzden ülkemizde Best of ASCO®’yu düzenliyoruz. Böylece ASCO’ya katılamayan meslektaşlarımız son gelişmelerden haberdar oluyor’’ dedi.
KANSER TEDAVİSİNDE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ KULLANIMI
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Gökhan Demir, Best of ASCO’yu bölgesel çapa yaymak istediklerini söyledi. Demir, “Dünyanın en büyük kanser kongresi olan ASCO’da sunulan son gelişmelerin, yeni güncel tedavilerin ve yeni çalışmaların anlatılması ve paylaşılması için Türk Tıbbi Onkoloji Derneği olarak her yıl Best of ASCO®’yu İstanbul’da düzenliyoruz. Bu yıl 5.’sini düzenlediğimiz toplantı, kanser tedavisindeki gelişmelerin ve yeniliklerin ülkemiz onkoloji camiası ile paylaşmamız ve duyurmamız açısından çok önemli. Bu sene Best of ASCO’da değişik ülkelerden katılımcılarımız var. İlk defa uluslar arası bir boyuta taşımış olduk. Türkiye onkoloji alanında bölgesel bir güç. Çevre ülkelerin hastaları tedavi için Türkiye’ye geliyor. Amerika bilgi konusunda en güçlü konumda fakat Türkiye bu bilginin yayılmasında hap görevini üstleniyor. Seneye Best of ASCO’da daha fazla yabancı katılımcı bekliyoruz. Türkiye’yi bölgesel lider konumuna getirmemiz gerekiyor. Bunun olacağını da bu toplantıda gördük” diye konuştu.
Kanser tedavisinde bağışıklık sisteminin önemine değinen Gökhan Demir, şunları söyledi: “Kanser tedavisinde bağışıklık sisteminin kullanılması ve bağışıklık sistemi hücrelerinin uyarılması ile kanserin bu yolla kontrol altına alınmaya çalışılması 1970’li yıllardan beri onkolojinin temel hedeflerinden oldu. Bu yıllarda Rosenberg ve arkadaşlarının geliştirdikleri yöntemlerle bağışıklık sistemi uyarılabilmiş ancak maalesef uyarılmış bu hücreler kanser hücrelerine etkin savaş yürütememişler böylece de bağışıklık sistemin etkisine güven azalmıştır. Son yıllarda tümör hücrelerinin bağışıklık sistemi hücrelerini nasıl etkisizleştirdiklerini daha iyi anlamaya başladık bu hücrelerde bazı moleküllerin uyarılması bu hücreleri tümör hücrelerine karşı uysallaştırıyordu. Bu moleküllerin engellenmesi ise son yıllarda tümöre karşı etkin bir bağışıklık sistemi oluşmasını sağlamıştır. Önce melanomda sonra küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinde yapılan klinik çalışmalar kemoterapi dışı bir yolla bağışıklık hücrelerinin uyarılması ile de tümör kontrolü sağlanabileceğini göstermektedir. “Check Point Blokerler” denilen bu yeni ilaçlar kanser tedavisinde bağışıklık sisteminin kullanılmasını yeniden gündeme getirmişlerdir. Yakın gelecekte tüm kanser hastalarının %60’ında bu tedavilerinde tedavinin bir parçası olarak kullanılacağı düşünülmektedir. Çünkü biliyorsunuz bağışıklık sistemi çok güçlü bir sistem. Bağışıklık sistemini daha detaylı öğrendiğimiz, daha farklı moleküller tanıdığımız bir toplantı oldu.”
METASTATİK PROSTAT KANSERİNİN TEDAVİSİNDE YENİLİK
Prof. Dr. Ahmet Özet de, Best of ASCO sayesinde Türkiye’nin bölgesel bir güç olma yolunda ilerlediğini belirtti. Onkologların da bu ilerlemeye katkı sağlamasının önemine değinen Özet, “Yurtdışından ve ASCO’dan gelen meslektaşlarımız ile beraber bu toplantıyı yapıyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu toplantıyı genişleterek daha fazla ülkeden gelen katılımcılarla kongremizi sürdürmemiz gerekir” ifadesini kullandı.
Ahmet Özet, ASCO 2014 kongresinde metastatik prostat kanserinin tedavisinde standart tedavi yaklaşımını değiştiren önemli bir klinik çalışmanın sonuçlarının sunulduğunu belirtti. Metastatik Prostat kanserinin tedavisinde standartları değiştiren ilk çalışmanın 2004 yılında sunulduğunu hatırlatan Özet, “Bu çalışmada Metastatik hormon refrakter prostat kanserinin tedavisinde Docetaxel prednisolon uygulaması kontrol kolu olan Mitxantron/prednisolon tedavisine göre toplam sağ kalımda 19 aya ulaşan kontrol koluna göre 2-3 aylık istatistiki anlamlı uzama bildirilmişti.
2010’lu yıllardan yeni anti androjen ajanlar abiateron ve enzolutamid, denosumab, radium 223 ve immünoterapi yöntemi olan spaulocel tedavilerinin metastatik prostat kanserinin tedavisinde tanımlanmış değişik aşamalarında yararı gösterildi” diye konuştu.
Prof. Dr. Ahmet Özet, sözlerini şöyle sürdürdü: “ASCO 2014’te ise Eastern Cooperative Oncology Group (ECOG) tarafından Amerikan NCI desteği ile yapılan çok merkezli E3805 çalışmasında horman duyarlı metastatik prostat kanseri tedavisinde birinci basamakta halen uygulamakta olduğumuz antiandrojen hormonal tedaviyle median 29 ay takip süresi sonunda toplam yaşam süresi 44 ay bulunurken, çalışma kolunda standart antiandrojen tedaviye 6 kür docetaxel/prednisol eklenmesiyle toplam sağkalımda 13,6 ay uzama elde edilmiş 57,6 ay bulunmuştur. Kemoterapi kolunda daha az prostat kanserine bağlı ölüm bildirilmiştir. Bu tedavinin yararı tümör yükünün fazla olduğu grupta daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Bu alt grubun değerlendirmesinde kemoterapi kolunda 49 ay toplam sağkalım bildirilirken, hormonal tedavi kolunda 32 ay olarak bildirilmiştir. Düşük tümör yükünün olduğu hasta grubunda ise hastalar daha çok tümör dışı nedenlerle yaşamlarını kaybetmiştir. Bu grup için daha uzun takip gerektirmektedir. Kemoterapi kolunda daha fazla tedaviyle ilişkili toksite bildirilmiştir. Bu çalışma sonucuna göre prostat kanseri tedavisinde halen uygulamakta olduğumuz standart yaklaşım değişecek ve docetaxel kemoterapi uygulaması bir basamak öne alınacaktır. Hastaların anti androjen tedaviye direnç gelişmesi beklenmeden kemoterapi uygulamasına özellikle performans durumu tedaviyi tolere edebilecek hastalara başlanacaktır.”
MALİGN MELANOM HASTALIĞI TEDAVİSİNDE GELİŞMELER
Malign Melanomun çok hızlı ve kötü seyreden bir cilt hastalığı olduğunu, ancak son yıllarda özellikle ileri evresinin tedavisinde birçok gelişmeler olduğunu belirten Prof. Dr. Alper Sevinç ise şunları kaydetti:
“Bu gelişmeleri 2 başlıkta toparlayabiliriz.
1. İmmünoterapi konusunda gelişmeler (Bağışıklık Sistemi)
2. Hedefe Yönelik Tedaviler konusunda gelişmeler
İmmünoterapi ilaçları bağışıklık sistemini aktive eden ilaçlardır. Aslında bu ilaçlar ilginç olarak tümörle savaşmak yerine vücudumuzu koruyan lenfositlerin aktivasyonunu sağlarlar. Bu ilaçların tedaviye eklenmesi ile tümör daha rahat tanınır ve tedavi edilir. İpilimumab ile başlayan bu süreç nivolumab gibi ilaçların tedavi algoritmasına katılmasıyla güçlenmektedir.
Hedefe yönelik ilaçlar ise malign melanom hücrelerinde genetik yöntem ile saptanan BRAF pozitif hastalarda uygulanabilen bir tedavi şeklidir. Bu hastalara ilgili genetik yolağı durdurabilen ilaçlar olan vemurafenib ve dabrafenib gibi ilaçlar verilebilmektedir.”
8 KADINDAN 1’İ MEME KANSERİ!
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Faysal Dane, konuşmasında meme kanserinden bahsetti. Meme kanseri hastalarının önemli bir kısmının “hormonal tedavi”ye duyarlı olduğunu söyleyen Dane, “Meme kanseri gerçekten çok önemli. Her 8 kadından 1’i meme kanserine yakalanıyor. Hormonal tedavi seçenekleri menapoza girme durumu ile değişkenlik gösterir. Menapoza girmemiş olan genç hastalarda menapozdaki hastalarda kullandığımız aromataz inhibitörü diye adlandırılan ilaçların, yumurtalık işlevleri halen devam etmekte olduğundan işe yaramadığı bilinmektedir. Erken evre meme kanserinde ameliyat sonrası tedavide aromataz inhibitörlerinin menapoz sonrası hastalarda tamoksifenden daha üstün olduğu bilinmekte iken genç hastalar için uygun bir seçenek olarak görülmüyorlardı.
Henüz menapoza girmemiş genç hastalarda yumurtalık fonksiyonlarını baskılayarak ya da yumurtalıkları cerrahi olarak çıkartarak da vücutta menapoz durumu yaratmanın mümkün olduğunu biliyoruz. Halk arasında “adetleri kesen ilaç” olarak bilinen ve over fonksiyonunu baskılayan LHRH analoğu ilaçlar, Avrupa ve Türkiye’de erken evre meme kanseri için ameliyat olmuş olan genç hastaların tedavisinde tamoksifen ile birlikte uzun dönemdir kullanılmaktadır. Bu şekilde menapoza girmeleri sağlanmış hastalarda aromataz inhibitörlerinin tamoksifenden üstün olup olmadıkları bilinmiyordu. Bu nedenlerle tasarlanmış olan iki çalışmanın ortak sonuçları Amerikan Klinik Onkoloji Derneği’nin yıllık toplantısında açıklandı. Bu çalışmalar, uluslararası çok merkezli çalışmalardı (SOFT ve TEXT çalışmaları). 2003–2011 yılları arasında dünya çapında çalışmaya alınan yaklaşık 4700 hastanın sonuçlarına göre cerrahi, radyoterapi veya ilaç tedavisi ile menapoza girmesi sağlanmış erken evre meme kanseri hastalarında eksemestan’ın, invaziv meme kanserinin geri gelme riskini tamoksifene göre göreceli olarak %34 azalttığı gösterildi. Bu hastaların 5-yıllık takipleri sonrasında tamoksifen alan hastaların %89’u hastalıksız iken, eksemestan alan hastaların %93’ü hastalıksız idi. Her iki hasta grubunda aldıkları ilaca göre farklı türden yan etkiler gözlenmekle beraber genel yaşam kalitesi değerlendirmeleri benzerdi. Bu sonuçlar bize genç hastalar için yeni ve etkin bir seçenek sağlamıştır. Bu iki büyük çalışmanın ortak sonuçları, daha önce erken evre meme kanserinde menapoza girmiş hastalarda etkinliği gösterilmiş olan aromataz inhibitörü ilaçlarının menapozun tıbbi yollarla sağlanması halinde genç hastalar için de kullanılabileceğini göstermiştir. Dolayısı ile bu hastalar için yeni bir tedavi seçeneği doğmuştur” ifadesini kullandı.
FİNANS ÇALIŞMALARI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Toplantıda konuşma yapan TTOD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Abalı, Türkiye’de kanser hastalarının tedavi imkânlarının genişlediğini söyledi. Her geçen gün onkolog sayısının arttığına değinen Abalı, “Dünyada gelişen teknolojilerin hemen hepsi hastalarımızın hizmetine sunulmaktadır. Standartlara girmiş hemen her kanser ilacına hastalarımız ulaşabilmektedir. Kanser hastalarının tedavileri ülkemizde çağdaş bir şekilde, güncel standartlarda yapılabilmektedir” dedi.
Bu gelişmelerin sevindirici fakat yeterli olmadığını ifade eden Hüseyin Abalı; şunları söyledi: “Şu an için daha çok bilgi tüketicisi konumundayız. Yurt dışından gelen birçok klinik araştırma ülkemizde yürütülmekle birlikte, ülkemizden çıkan pratiği değiştiren çalışma sayısı maalesef azdır. Bunun değişik nedenleri vardır. Bunlardan en önemlisi finanstır. Mevcut klinik araştırmalar yönetmeliğine göre çalışmayı kişiler hastaların sigortası, ilaç masrafları, tetkikler gibi hemen her şeyin araştırıcı veya destekleyici tarafından ödenmek zorundadır. Bazı küçük çalışmalar için parasal kaynak sağlamak mümkün iken, büyük ülke çapında yapılabilecek klinik araştırmalar için parasal kaynak bulmak zordur. Ayrıca klinik araştırma yönetmeliğinde sık yapılan değişiklikler, araştırmacı insiyatifi ile yapılan çalışmaların mevzuat açısından yeterince desteklenmemesi, ülkemizde önemli çalışmaların yapılması açısından engeller oluşturmaktadır. Araştırmaya zaman bulamamak başka bir sorundur. Onkologların büyük çoğunluğu günlük rutinde büyük bir hasta yükü altında ezilmektedir. Büyük ve çok emek gerektiren çalışmalara zaman ayırmaları mevcut sistemde söz konusu değildir. Ülkemizin artık bilgi ithal ettiği kadar ihraç etmesi zamanı da gelmiştir. Bu hedefe ulaşmak için uygun kanuni ortam, finans, bilgi ve zaman problemlerinin hızla çözülmesine ve hedef doğrultusunda bazı yeniden yapılanmalara ihtiyaç vardır.”