Etiler Memorial Tıp Merkezi Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Atilla Şengör, “Koku almanın önemi ve koku kayıplarının kayıpları” hakkında bilgi verdi.
İnsanların koku alma duyusu düşünüldüğünden daha işlevsel özelliktedir. Hoş bir koku aldığımızda farklı bir hazla kokunun kaynağına yönelebiliriz. Bazen aldığımız koku bizi çocukluğumuza götürür ve bir an için zamanda yolculuk yapmış gibi hissederiz. Bu durum koku duyumuzun, duygularımız ve de özellikle hafızamız ile bir şekilde ilişkili olması ile açıklanabilir.
Ayrıca yemeklerden aldığımız tadın pekişmesini sağlaması da, kokunun önemli bir özelliğidir. Bunların dışında, koku alabilmenin kişiyi koruyucu etkileri de vardır. Koku almak, sürekli olarak soluduğumuz havanın kalitesine göre duman ve zehirli gazlardan uzak durmamızı sağladığı gibi; örneğin yanık kokusunu alarak bir yangından veya ekşi kokusuyla bozuk bir gıdadan sakınmamızı da sağlar. Sosyal yaşantımızda ise banyo yapıp yapmamamız gerekliliğini bize bildirir. Görme, işitme, duyma, tat alma gibi koku duyumuz da çevrede olan olayları algılamamızı ve ilişki kurmamızı sağlar.
Her on insandan birinde herhangi bir nedene bağlı olan koku alma bozukluğu vardır
Koku alma sırasında koku molekülleri her iki burun boşluğunun yukarı bölümünde bulunan o tarafa ait koku sinirlerini uyarırlar. Ancak buralardan gönderilen koku sinyalleri beyinde bulunan her iki koku merkezine de iletilirler. Bu nedenle tek taraflı koku bozukluğunu fark edemeyebiliriz.
Koku kayıplarının nedenleri nedir?
Tıbbi adıyla “anosmi” dediğimiz koku kaybı veya halk arasında bilinen adıyla “koku körlüğü”, nedenine bağlı olarak geçici veya kalıcı olabilir. Geçici koku kayıpları sıklıkla nezle, grip, sinüzit ve alerji gibi nedenlere bağlıdır. Diğer olası koku kaybı nedenleri arasında burun-sinüs problemlerine de neden olabilen; büyümüş geniz etleri, burun etleri (nazal polipler), burun eğrilikleri, konka şişmeleri ve sigara kullanımı bulunur. Burun içerisindeki ufak anatomik bozukluklar, bulundukları yere göre önemli ölçüde hava akımını etkileyebilirler ve alınan havanın koku bölgesine ulaşmasını engelleyebilirler. Bazı ilaçların yan etkileri, kemoterapi, toksinler ve kimyasal maddeler de koku alma bozukluklarına neden olabilirler. Ayrıca yüz ve burun yapılarına olan travmalar, bazı tümörler (burun, ön beyin, hipofiz bezi), geçirilmiş ameliyatlar ve virüs infeksiyonları ile epilepsi (sara), alzheimer ve parkinson gibi nörolojik hastalıklar; sitemik hastalıklar ve psikiyatrik hastalıklar yine koku kayıplarına neden olabilirler. Bebekler nadiren koku bozukluğu ile doğarlar (konjenital anosmi). Bazı kalıtımsal hastalıklar buna neden olurlar. Koku kaybının nedeni bazen de belirlenemeyebilir.
Yaşlılık da koku kaybına neden olabilir
Bu durum koku almayı kontrol eden sinirlerin de yaşlanması ve bozulması nedeniyle olur. Beraberinde tat duyusu da bozulabilir. Üstelik tat kaybı da varsa iştahın azalmasına ve beslenmenin de bozulmasına yol açar. Ayrıca tadı artırmak amacıyla fazla tuz ve şeker kullanımı nedeniyle tansiyon veya diyabet gibi hastalıklar açısından özellikle tehlikelidir.
Ortada bir şey yokken kokular almak mümkün müdür?
Bazı sinüzit hastaları yanık kokusu veya kötü bir koku aldıklarını belirtirler. Ancak bu kokuyu kendilerinden başkası algılayamaz. Bu duruma “Fantosmi” veya “koku halüsinasyonu” adını veriyoruz. Yapılacak endoskopik değerlendirme ve yardımcı olabilecek bazı filmler ile bu durum tespit edilebilir. Ayrıca beynin koku algılayan bölümlerinde oluşabilecek bölgesel sara nöbetleri ile de olmayan kokuları duyan hastalar mevcuttur. Bu durum bazı tümörler veya nörolojik bozukluklara bağlı olabilmektedir. Bundan başka “Parosmi” diye adlandırılan, bir şeyin kokusunun başka bir şeymiş gibi algılanması durumu da vardır. Örneğin muz kokusu, çürümüş et kokusu gibi algılanabilir.
Kalıcı koku kaybına dikkat!
Detaylı bir sorgulamayı takiben yapılacak endoskopik muayene ile koku alma bölgesine havanın ulaşmasını engelleyebilecek bozukluklar tespit edilebilir. Ayrıca bunun yanında, bazı görüntüleme yöntemleri ve tetkikler yardımcı olarak kullanılabilir. Çeşitli koku testleri ile koku kaybının düzeyi belirlenebilmekle birlikte henüz her yerde bulunabilen bir yöntem değildir. Alerji, sinüzit, burun eğrilikleri ve polipler gibi burun-sinüs problemleri tıbbi yöntemlerle veya ameliyatla tedavi edilebilmektedirler. Ancak son çalışmalar, çok ağır ve uzun süreli sinüziti olan hastaların koku bozukluğunun tam olarak düzelemeyebileceğini işaret etmektedirler. Bu nedenle sinüs hastalıklarının tedavisi geciktirilmemelidir. Bazı sistemik veya nörolojik kökenli hastalıkların ise diğer branş hekimleriyle birlikte izlenmesi gereklidir.