Evliliklerde En Sık Yaşanan Sorunlar

Son yıllarda evlilik terapisine başvuran çiftlerin sayısı sürekli artmaktadır. Terapiye en çok ilişkilerinin kopma noktasına geldiğini düşünen çiftler, eşlerden birinin ısrarla ayrılmak istediği çiftler veya ilişkinin artık anlam ifade etmediğini düşünen ve ilişki kalitesinin artırılmasını isteyen "kadınlar" tarafından yapılmaktadır.

''Evliliğimizde sorun var'', ''İlişkimizde problem var'' diye başvuranların yanın sıra asıl sorunu örterek, depresyon, psikosomatik şikayetler ve fobik reaksiyonlarla terapiste başvuranlara da sıklıkla rastlanmaktadır. Bazı çiftlerin terapiste başvurma amaçları ilişkilerini, evliliklerini kurtarmaktır. Hem terapi ortamı, hem de terapist evliliğin bitmesine ya da devam etmesine karar veremez Ama nasıl iyi olacağı, nasıl yola gireceği ve problemin nasıl çözüleceği konusunda yarar sağlar.

Terapi ortamı; iletişimi açık ve net hale sokan, üçüncü bir kişinin (terapist) yardımıyla karşılıklı anlaşılabilir konuşmayı öğreten, kişinin olaylara tek yön olan bakış açısını zenginleştiren, kendinin farkındalığını sağlayan bir ortamdır. Bu ortamdan yeteri derecede faydalanabilmek yinede çiftlerin kendilerine bağlıdır. 

Terapinin amacı iletişimi sağlıklı hale getirmektir. Bir ilişkinin sağlıklı şekilde devam etmesi, çiftlerin uzlaşmazlıklarını çözebilme yeteneğine ve isteğine bağlıdır. Çiftler arasında ilişkinin sorun haline geldiği durumlarda şu cümleler sıklıkla kullanılmaya başlamıştır artık.

  • “Beni sen hiç anlamıyorsun!”
  • “Ben kendimi sana anlatamıyorum!”
  • “Sen önceden böyle değildin, çok değiştin!”
  • “Sen hep böylesin!”
  • “Hiç değişmeyeceksin!”
  • “Artık senin bu kadar duyarsız olmana dayanamıyorum”

Çiftlerde ortaya çıkan sorunlar, aslında problem diye görülmeye başladığı zamandan daha önceden de vardır. Fakat yaşam döngüsünün çeşitli devrelerinde (evlilik, çocukların doğumu, çocukların okulu, eşlerin iş-meslek rolleri, geleceği yapılandırma) çiftler belirli amaçlar üzerine odaklaşırlar. 

Böylece ilişkinin yürümesini engelleyen “şeyleri” göremez ya da görse de fark etmemeye, fark etse de bir süre sonra bunun değişeceğine kendini inandırmaya çalışır. Fakat bu yaşam döngüsü içinde ani ve büyük değişimler, travmalar, stres faktörleri, kayıplar ve bu döngünün oturtulmasıyla, kişiler o ana kadar belki de hiç yapmadıkları ya da bazen düşündüğü hatta bazen deneyime geçirdiği “kendinin farkındalığı” üzerine yoğunlaşmaya başlar.

  • Ben neyim?
  • Neden yaşıyorum?
  • Hayattan ne istiyorum?
  • Artık mutlu olmak istiyorum? gibi kendine yönelik sorular sormaya başlar. Farkına varmaktan kaçındığı “şeyler” üzerine gidip onları araştırmaya, çözümlemeye çalışır.


İlişkinin bileşenleri olan üçlü;

  • İletişim
  • Güç
  • Duygu o anda gerçek sorunlar olarak görülmeye başlanır. İlişkide o ana kadar çıkıp ta baş edilen sorunlar bir anda üstesinden gelinemez bir hal almaya başlar. Çatışmalar, aşağılamalar, tehditler ve “sen” suçlamaları.

İlişkinin tanımını yapacak olursak; özel belirli bir bağlamda kişiler arasında oluşan duygu ve düşünce, davranışlarda şekillenen bir mesaj iletimi, daha da ötesi arzu, istek ve ihtiyaçların cevap bulmasına yönelik bir alış-veriştir. İlişkinin olması için iki kişinin olması ne kadar olmazsa olmaz bir kuralsa, ilişkide hangi bağlamın geçerli olduğu konusu da o kadar önemlidir. İlişkinin şekillendirilmesi, belirli bir durum, ortam dahilinde olmalıdır. Eşlerden birinin sevgisini ifade etme şekli diğerinde sevgi değil de öfke, kızgınlık şeklinde algılanabilir. İlişkide önemli olan bir noktada “burada ve şimdi”dir. 

Kişiler arası ilişkilerde, kişilerin çevrelerindeki üçüncü ve dördüncü kişiler (anne, kayınvalide, baba, arkadaş) tarafından ilişkiye yandan müdahale yapılacağı gibi, bir profesyonel (terapist) tarafından da terapötik müdahaleler yapılabilir. Gerçek yaşamda ilişkilerde belirlemeler, tanımlamalar ve yorumlar olduğu müddetçe, müdahaleler her zaman bir şekilde vardır. Fakat bir problem yaşandığında kişilerin “eylem kapıları kapanmış” olması veya “sonu gelmeyen oyunlar” söz konusu olduğunda, sistemin dışından bir kişinin müdahalesine gereksinim vardır. Çünkü sistemin devam etmesi için, sistemin kurallarının değişmesi gerekmektedir. Sistemi değiştirmek, o sistem içindeyken olası değildir. Ancak dışardan birisi(terapist) sisteme ihtiyacı olan enerjiyi verebilir.

  • Kuralların değişmesi
  • Yeniden çerçeveleme
  • Farklılıkları çözme yolları çift-aile terapisinde en temel müdahale tekniklerinden biridir.

Böylece danışanın olaylara ait olan şemasını değiştirerek(farklı bakış açısı sunarak) daha fazla seçenek sahibi olmasını ve duygularının daha az ayağına dolaşmasını sağlamaktır.

Örnek 1:

Kadın, “Eşim benim bu durumuma karşı o kadar duyarsız ki…” 

Terapist, “Belki de eşiniz bu şekilde kendini acıdan koruyor olabilir.”

Erkek, “Evet, aslında eşimin bu sorunu karşısında kendimi çaresiz hissediyorum, çok üzülüyorum, ne yapacağımı bilemiyorum.” 

Örnek 2: 

Erkek, “Eşim sürekli ağlar, onun tartışma anında ağlaması beni daha da sinirlendiriyor, bağırıp, çağırıp kapıyı vurup gidiyorum.”

Terapist, “Eşiniz dile getiremediği duygularını, acısını ancak ağlayarak ifade etmeye çalışıyor.” 

İlişkinin iyisi-kötüsü yoktur, gerçeği vardır. İlişkide rahatsızlığın olması, rahatsızlık veren olgunun ortadan kalkmasıyla düzelmiyor. Çünkü asıl olan ilişkidir. 

Yardım isteği ile başvuran çiftlerden biri “Ben boşanmak istemiyorum veya ben boşanmak istiyorum” isteğiyle geldiğinde, ilk müdahalemiz; boşanmak için ilişkinin düzelmesinin gerektiği çünkü burada sorunun, ilişkinin aslı olduğunu söylemektir. Sorunlu ilişkilerde boşanmak; ağızdan kolayca çıkan basit bir çözüm olarak gelse de gerçeğe yakınlaştıkça, uzaklaşılan ve alınması zor bir karar haline gelmektedir. Çiftlerde, terapide kullanılan ilk önerilerden biri; ilişkinin bir süre askıya alınmasıdır(askı modeli). 15 gün süre ile asla yüz yüze görüşme yapılmaması, telefonla konuşulmaması, ayrı yerlerde yaşama ve bu sürede varlıklarından bile haberdar olunmaması önerildiğinde, buna "boşanmak en iyi çözüm "diye yaklaşan çiftlerde dahi ilk tepki reddetme olabilmektedir. 

Çift terapisine başvuranların çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ve bir kısım eşlerin terapiye sıcak bakmadıkları göz ardı edilmeyecek bir gerçektir. Terapiye her iki tarafında katılması sonuç almayı kolaylaştırdığı gibi terapi süresini de kısaltır. Fakat çok önemli olan bir gerçekte, ilişkide mağdur olan bireyin; tek başına yapacağı terapi yolculuğunda hem ilişki adına hem de kendi adına çok yol kat edebileceğidir. 

İlişki bir alışveriştir ve bunda şimdi önemlidir. 

En sık Karşılaşılan Eşler Arası İletişim Problemleri

Yapılan bir araştırmaya göre esler arasında sürekli ve ciddi sorun yaratan konular şöyledir:

Kadın kocasına boyun eğmek zorunda kalmaktadır. Oysa sağlıklı bir beraberlikte güç savaşları olmaz, birlikte çözüm arama ve sorunu birlikte göğüsleme vardır.

Evlilik sürecinde koca karısının kişiliğinin gelişimini engellemektedir. Oysa evlilik ilişkisi içinde her iki kişiliğinde gelişme ve değişme hakkı vardır. Eşler birbirlerine bu konuda destek olmalı ve birbirlerini değişim için teşvik etmelidirler.

Eşler arasında duygu alışverişi çok azdır. Oysa eşlerin önce kendi duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmaları sonra da birbirlerine bunu ifade etmeleri gerekir. Siz kendinizi anlatamıyorsanız, kimse sizi anlamak zorunda değildir, unutmayınız.

Birikimler (bitmemiş işler) patlamaya yol açmaktadır. Bastırılan, içe atılan sorun ve kırgınlıklar, eşler arasında sakince tartışılarak irdelenmediğinden, bir an geliyor ki, patlamalar, krizler, kavgalar meydana geliyor. Oysa sorunlarınızı biriktirmeden sıcağı sıcağına tartışmanız, birbirinizi anlayışla dinlemeniz, ortak bir çözüm yolunda uzlaşmanız, ilişkinizin niteliği acısından önemlidir.

Eşlerden biri diğerini rahatsız edecek bir şekilde kıskanmaktadır. Kıskançlık tekelci/benci bir anlayıştadır. Kıskanç kişi çoğu kez içindeki boşluğu ve bu boşluktaki aşağılık duygusunu örtmeye çalışmaktadır. Kıskançlık, buyurganlığın çok belirgin bir biçimi olup, her zaman psikolojik bir zayıflık işaretidir. Oysa eşinizi kıskanmak yerine ona güvenip onunla gurur duymalısınız. Unutmayın diktatörleri kimse sevmez.

Eşlerden biri diğerini aldatmaktadır. Evlilikte ihanet, birlikteliği onarılmaz biçimde zedeler. İhaneti affettiğini söyleyen eşler, gerçekte bunu başaramamakta, içlerine atmakta, farkında olmadan karşı tarafa kinleşmektedir. İhanetin söz konusu olduğu evlilikler zoraki beraberliklere dönüşür ve zamanla da biter.

Aileye/sisteme dışarıdan müdahale vardır. Kök aileden birileri (özellikle kayınvalideler, yakın akrabalar) sürekli aileye müdahildir. Sorunları tek taraflı değerlendirmesi çözümden çok iplerin daha çok gerilmesine neden olur ya da aile de anne baba tarafından konulması gereken kuralları -özellikle de çocuk konusunda- onlar koymak isterler. 

Uzman Psikolog Ramazan ŞİMŞEK

İlgili Sağlık Konuları