Ölümsüzlük Gerçek mi Olacak?
İsveçli kimyager ve mühendis Alfred Nobel tarafından kurulan Nobel Derneği’nin, 1901 yılından beri insanlığa hizmet eden bilim insanlarını onurlandırdığı, dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olan Nobel Ödülleri, 10 Aralık 2009 tarihinde sahiplerini buldu.
Son törende Nobel Ödülleri’ne her ne kadar ABD Başkanı Barack Obama’nın “Barış” dalında ödül alması damga vursa da, derneğin verdiği en önemli ödüllerden biri olan Nobel Tıp Ödülü de bu yıl ABD’li üç bilim insanının ebedi gençlik umutlarını artıran ve bu anlamda çığır açan çalışmalarının karşılığı olarak, oldukça ses getirdi.
Bilim insanları 10 milyon İsviçre kronu, yani 1 milyon euro tutarındaki para ödülünü de paylaştı. Hücrenin yapısına dair gizem aralanıyor Elizabeth Blackburn, Carol Greider ve Jack Szostak isimli ABD’li üç bilim insanı, kanser ve yaşlanmayla ilgili araştırmalarının sonucu olarak Nobel Tıp Ödülü almaya hak kazanınca, insanlığın binlerce yıldır peşinde koştuğu ebedi gençlik iksirinin “bilimsel umudu” da bir anda parladı.
Ödül komitesinin yaptığı açıklamaya göre Blackburn, Greider ve Szostak’ın Kromozomlar Telomerler ve Telomeraz Enzimi ile Nasıl Korunur başlıklı çalışması, kromozomların hücre bölünmeleri sırasında mükemmel bir şekilde kopyalanmaları ve parçalanmaya karşı nasıl korunduklarıyla ilgili, biyolojide var olan temel sorunu çözüyor. Bilim insanlarının çalışması çözümün, kromozomun ucunda ve bunları şekillendiren enzimde olduğunu gösteriyor.
Ödül komitesi çalışmanın ayrıca, insanlığın hücreyi anlamasına yeni bir boyut kazandırdığını, hastalık mekanizmaları konusuna ışık tuttuğunu ve potansiyel tedavilerin gelişimini teşvik ettiğini söyledi. Ödül alan bilim insanları tarafından pek çok seminerin de yapıldığı Nobel Haftası’nda Tıp Ödülü’nü alan üç bilim insanı da, 7 Aralık’ta bir seminer düzenledi ve çalışmalarının detaylarını izleyenlerle paylaştı.
Sonsuz Yaşam Bizi mi Bekliyor?
Ebedi yaşam kapıda mı? Elizabeth Blackburn, Carol Greider ve Jack Szostak’ın çalışmasının başlığında geçen “telomer” kavramı, kromozomlarımızın uç kısımlarında bulunan bölgeleri ifade ediyor. Çalışma, kromozomların uç bölgelerindeki telomerlerin yıkılmasını önleyen özgül DNA dizilerini tanımlıyor.
Bu “telomerler”, kromozomları fonksiyonel olarak zedelenmelere karşı koruyarak hücre yaşlanmasını geciktiriyorlar. “Telomeraz enzim” denilen bu aktivite ne kadar yüksek olursa, telomerlerin uzunlukları da o denli korunuyor ve hücre yaşlanması gecikiyor. Buna karşın telomeraz enzim aktivitesi azaldığında “telomer” yapımı giderek bozuluyor ya da azalıyor; telomerler kısalıyor ve hücre (vücut) yaşlanması başlıyor. Hücreye dair bu bilginin ortaya çıkması oldukça heyecan vericiyken, kanserli hücrelerle ilgili yapılan bir gözlem de çalışmaya ayrı bir önem katıyor. Kanser hücreleri başta olmak üzere bazı hastalıklarda telomeraz enzim aktivitesinin arttığı, böylece kromozomlarda telomer uzunluklarının korunduğu ve kanser hücrelerinin “ölümsüzlüğe”kavuştuğu biliniyordu.
Kromozomların sonunda bulunan bir bölümün, kromozomların zarar görmesini nasıl engellediğini tespit eden bu çalışma, kanserin yanı sıra yaşlanma ve kalıtımla gelen genetik hastalıklar konusunda da daha fazla bilgi sahibi olunması açısından büyük öneme sahip. Peki ya bilim dünyası, hücrenin yapısı içerisinde yaşlanmanın nasıl geciktiğine ve zedelenmenin nasıl önlendiğine dair gizemi çözen bu çalışmanın ardından, söz konusu “sihirli enzim”i tanımlayıp, hücrenin aktivitesini doğal olmayan ortamda yaratma çabalarıyla uğraşacak mı?
Bunu zaman gösterecek. Bilim dünyası bu heyecan verici gelişme karşısında “Ebedi yaşama kavuşmamız yakın mı?” sorusuna da temkinli cevap vermeyi tercih ediyor ve bu cevap için yine, insanoğlunun yaşlanma karşısındaki en büyük rakibi olan “zamana” ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
Herkese Sağlık Dergisi