İnsan hayatında bireyin yaşı ne olursa olsun her değişimin zorlayıcı ve her büyümenin sancılı olduğunu söyleyen KadıköyŞifa Sağlık Grubu Ataşehir Hastanesi Uzman Psikolog Merve Büyükkucak, her çocuğun kendi korku ve kaygılarının farkında olan, bunları kontrol edebilen, güçlü ve sağlam duran ebeveynlere ihtiyacı olduğu konusunda uyarıyor.
Okula yeni başlıyor olmak çocuklar için olduğu kadar aileler için de oldukça önemli ve büyük bir deneyim. Yeni eşyaların, yeni çantaların alınması, bir sürü hazırlığın yapılması ve çevredeki çocuklar okullarına giderken artık kendisinin de büyüyüp okullu olması birçok çocuk için heyecanla beklenen bir durumdur. Ancak bazı çocuklar ve ebeveynleri için oldukça heyecan verici olan bu deneyim aynı zamanda bazıları için de çok yoğun bir kaygı ve korku ile gölgelenebilmektedir.
Aslında okulun ilk gününde yaşanan kaygı ve korku oldukça normal kabul edilebilir; zira bu durum hem çocuk hem de ebeveynler için oldukça yeni ve içinde bir sürü bilinmezlikler barındıran bir durumdur. Bilmediğimiz ve öngörmekte zorlandığımız durumlar hepimizde kaygı yaratır ve bu kaygı her zaman da kötü ya da yıkıcı olmak zorunda değildir. Birçok durumda kaygı; baş edebilme sınırlarımızı aşmadığında ve yaşanan durumla orantılı sayılabilecek dozlarda olduğunda odaklanmaya, motive olmaya ve hatta harekete geçmemize dahi yardımcı olabilen bir duygudur. Ve bu duygunun bu süreçte doğal olduğunu ebeveynlerin hem çocukları hem de kendileri için kabul edebilmeleri adaptasyon sürecinin çok önemli bir parçasıdır. Elbette yeni bir ortam, yeni arkadaşlar, anneden ve evden daha uzun süreli ayrı kalmak bir çocuk için korkutucu ve kaygı verici olabilir. Aynı şekilde, bir ebeveyn için de çocuğundan daha uzun süre ayrı kalma ve çocuğunu okul dahi olsa başka bir ortama emanet etme fikri zorlayıcı olabilir. Bu hislerin çok yoğun olduğu birçok durumda çocukta ayrılık anksiyetesi doğrultusunda okula gitmek istememe, ağlama nöbetleri, uyku ve iştahta bozulmalar yaşanabilmekte, okula başlama sürecini hem çocuk hem de ebeveynler açısından çokça zora sokarak adaptasyon sürecini uzatabilmektedir.
Bu süreçte yaşanan birçok duygunun yanı sıra aslında belki de bu sürecin en önemli kısmı bu büyük günün giderek anneden ayrışan ve bireyselleşen çocuğun gelişiminde büyük bir adım olmasıdır. Okul deneyimi her yaş için büyük bir öğrenme ortamı olmakla birlikte aynı zamanda bir çocuk için ebeveynlerinden ayrı kendi başına bir ortamda kalabilme, var olabilme ve sosyalleşebilme gibi becerileri de kazandırması açısından büyük önem taşır. Okula başlarken yaşanan ebeveynlerden ayrılma süreci her ne kadar hem çocuk hem de ebeveyn için zor olsa da aslında her ayrılık gibi “büyütücü”dür. Bu büyüme deyim yerindeyse “anne çocuğu”ndan “okul çocuğu”na dönüşme şeklinde olacaktır. Ancak elbette ki bu büyümeye ebeveynin, bu bağlamda özellikle annenin, duygusal anlamda izin veriyor olması çok önemlidir. Burada izin vermekle kastedilen şey, annenin bu ayrılma ile yaşayabileceği olası kaygıları ile bu büyüme sırasında çocukla ikisinin birlikte yaşayacağı keyfi dengeleyebilmesi durumudur. Fakat ne yazık ki bu dengeyi kurmak her zaman çok kolay olmamaktadır. Özellikle birbirine çok bağlı, neredeyse yapışık anne-çocuk ikililerinde annenin çocuğundan ayrı yalnız kalma korkusu yaşaması, ondan uzakken onu tehlikelere karşı koruyamayacağına dair duyduğu kaygı durumu zorlaştırabilir.
Benzer bir durumda söz konusu annenin çocuğu ise bir yandan okula başlamaya duyduğu heyecanla birlikte annesini yalnız bırakmaya dair yaşadığı suçluluk ve annesiyle ikili olma durumunun ona sunduğu güvenli ve korunaklı ortamı bırakıyor olmanın korkusu içerisinde kaybolur. Böyle bir durumda çocuğu okula karşı cesaretlendirme açısından iş ebeveyne düşmektedir. Okula başlamakta ve anneden ayrılmakta güçlük çeken bir çocuk söz konusu ise bu durumda mutlaka bu ayrılığı yaşamakta güçlük çeken bir annenin varlığından da söz etmek mümkündür. Çocuklar yeni bir durumun ne kadar stresli ya da tehlikeli olabileceğine dair ipuçlarını ebeveynlerinin duygu ve davranışlarını takip ederek, onlara bakarak anlamaya çalışırlar. Bu nedenle annenin bu konudaki hislerinin farkında olması, geçmişten getirdiği duygusal yüklerinin bu duruma etkilerini anlaması çocuğunun bu süreci ve geçişi sağlıklı tamamlayabilmesi açısından büyük önem taşır. Bu konuda gerekirse bir uzman desteği alarak sağlıklı büyüme yolundaki engeller daha rahat aşılabilir.
Bu önemli değişim ve yenilik durumunun hem ebeveynler hem de aileler açısından daha uyumlu ve rahat geçirilebilmesinin önemli bir sırrı; aile olarak başka bir değişimin bu süreçle çakışmamasına özen göstermektir. Örneğin; okula başlarken aynı anda bir taşınma durumu ya da annenin işe başlaması, yeni bir kardeşin doğumu gibi her biri kendi içinde ayrı bir adaptasyon süreci gerektiren değişimler bu süreci daha da zora sokacaktır. Bunlara dikkat ederken bir yandan da çocuğa destek olmak elbette mümkündür. İlk olarak okul ortamı ve okul yaşamı ile ilgili gerçekçi beklentiler oluşturmak çocuğun hayal kırıklığı yaşamasını engelleyerek adaptasyonunu kolaylaştıracaktır. Örneğin; söz konusu bir okul öncesi eğitim kurumu dahi olsa sadece “eğlence” kısmına odaklanmak yanıltıcı olacaktır. Ne de olsa okul keyifli bir ortam olmasının yani sıra yavaş yavaş kuralların daha net ve tutarlı şekilde uygulanmaya başladığı bir yerdir.
Ancak yine de okul sürecini çocuğun hayatında keskin bir dönüm noktası gibi görmemek gerekir. Örneğin; okulun başlaması ile tüm oyuncakların kalkacağı ve artık oyunun olmayacağını bildirmek doğru bir tutum olmayacaktır. Okula başlıyor olsa dahi her çocuğun “halen daha” bir çocuk olmasından ileri gelen bir oyun ihtiyacı vardır. Önemli olan çocuğun okulla bunu dengeleyerek, uygun bir zaman planı yapmasını öğrenmesi ve ileride de eğlence ile çalışma arasındaki dengeyi oturtabilen sağlıklı ve mutlu bir yetişkin olması anlamında bir adım atmasını sağlamaktır. Örneğin; ödev yapma konusunda elbette ki müthiş bir isteği olmayacaktır. Bu anne ve babaları şaşırtmamalıdır. Burada önemli olan çocuğun kendi istek ve arzularını belirli sorumluklar ve zorunluluklar nedeniyle ertelemeyi öğrenebilmesidir.
Her zor durumda olduğu gibi ebeveynlerin çocuklarıyla konuşması, duygularını anlamaya çalışması ve ona kendini ifade edebilmesi için alan tanıması okula adaptasyon sürecini kolaylaştırıcı olacaktır. Elbette ki ilk başta korkabilir, kaygılanabilir; bu nedenle ona “korkma ya da kaygılanma” denmemelidir. Bu tam tersi onda anlaşılmamışlık hissi yaratarak daha çok öfkeye yol açacaktır. Onun yerine “evet, okula başlamakla ilgili gerginsin, endişelisin, bilmediğin bir ortama gireceksin ve anneden ayrılmak çok zor, ama yavaş yavaş bu duyguların hafiflediğini ve orada daha fazla keyif almaya başladığını göreceksin” demek daha uygun olabilir. Bu noktada çocuğun önceden başa çıktığı anların (ör: yeni bir yüzme kursuna başladığı zamanlar) hatırlatılması anne ve babanın ona olan inancını hissettirebilir ya da anne babanın kendi okula başlama deneyimlerinden örnekler sunması onu anladıklarını hissettirmelerine yardımcı olabilir.
Bu süreçteki zor duygularla, özellikle de kaygı ile başa çıkmanın en güzel yolu bilinmezliği azaltarak tahmin edilebilirliği ve kontrol hissini artırmaktır. Artık günümüzde birçok okulun uyguladığı okul dönemi oryantasyon programları bu anlamda oldukça işlevsel olabilmektedir. Benzer şekilde anne babalar da çocuklarıyla birlikte okulu, sınıfları gezebilir, mümkünse öğretmen ile çocuklarını tanıştırabilirler. Ani bir geçiş olmaması için sabah kalkma rutinine bir hafta önceden başlayabilir, bir gece önceden kıyafetlerini ve çantasını birlikte hazırlayabilirler. Ayrılık sürecini kolaylaştırmak adına okula gitme ve ayrılma bölümlerini roleplay’lerle ya da serbest oyun düzeneği ile canlandırabilir, çocuğun fiziksel olduğu kadar ruhsal olarak da okul rutinine kendisini hazırlamasına yardımcı olabilirler. Esas okula bırakma günü geldiğinde ise çocuğa belirli bir zamanda (ör: kurabiye ve süt saatinden sonra) onu almaya geleceklerine, o okuldayken de kendi günlerinin nasıl geçeceğine dair bilgileri verebilirler. Tüm bunlara rağmen anne babalar bu stresle başa çıkmakta zorlanacaklarına inanıyor, çocuklar okula başladıktan sonra gelişimsel anlamda geriye dönüşler yaşamaya başlıyor (ör: altına çiş kaçırmaya başlamak vb.), günlük işlevsellikleri bozuluyor ve giderek bir düzelme olmuyorsa mutlaka bir uzmana danışmak gereklidir.
Elbette her değişim zorlayıcı ve her büyüme sancılıdır. Okula başlama ile birlikte giderek daha da büyüdüğünü gördükleri çocuklarının ve anne babaların bu süreçte kaygılanmaları, zorlanmaları çok doğaldır. Ancak unutulmamalıdır ki her çocuğun kendi korku ve kaygılarının farkında olan, bunları kontrol edebilen, güçlü ve sağlam duran yetişkinlere, ebeveynlere ihtiyacı vardır. Çocuğunuzu güvenle emanet edebileceğiniz bir okul seçimi yapmanız ve büyüme sancılarının büyümenin keyfine engel olmaması dileğiyle…