Barış adına yaptıklarıyla Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen Prof. Dr. Vamık Volkan, Üsküdar Üniversitesi'nde gerçekleştirilen 22. Ulusal Sosyal Psikiyatri Kongresi'ne katıldı.
"Mülteciler" başlıklı konferans veren Volkan, göç eden insanların yaşadığı en önemli duygulardan yası ele aldı. Yasın kaybolan kişinin veya şeyin zihinsel ikiziyle yoğun bir şekilde ilişki kurması olduğunu vurgulayan Volkan, yas tutma sürecinde kişilerin kaybettiği kişiyle kendi arasında bağlantı kurmak için objeler kullandığına dikkat çekti. Volkan, yas tutma biçimlerinin de parmak izi kadar bireysel olduğunu söyledi.
Üsküdar Üniversitesi'nde gerçekleştirilen 22. Ulusal Sosyal Psikiyatri Kongresi devam ediyor. Geçen yıl psikanaliz alanının en prestijli ödüllerinden "Mary Sigourney Psikanaliz Ödülü"nü alan ve "Politik Psikolojinin Dehası" olarak kabul edilen Prof. Dr. Vamık Volkan, "mülteciler" başlıklı bir konferans verdi.Göç eden, evini, yurdunu terk etmek zorunda olan insanların hayatta kalma, beslenme, barınma gibi pek çok ihtiyacı olduğunu belirten Prof.Dr. Volkan, bu kişilerin psikolojik sorunlarının çözümünün ertelenmek zorunda kaldığına dikkat çekti. Göç eden insanların yaşadığı yas sürecini anlatan Prof. Dr. Volkan, kendi hayatından da kesitler sunarak yaptığı konuşmasında yas sürecini ve bu dönemin nasıl atlatılması gerektiğine ilişkin bilgiler verdi.Yas tutma biçimi parmak izi kadar bireyselYas tutma biçimlerinin parmak izi kadar bireysel olduğunu belirten Prof.Dr. Volkan, şunları söyledi:
"Bir kayıp olduğu zaman yas tutmak mecburiyetindeyiz. Göç ettiğimiz zaman kaybımız var, aileyi kaybediyoruz, ağaçları kaybediyoruz, kedileri kaybediyoruz. Bir anne fil öldüğü zaman baba fil ve yavruları ölen filden hemen ayrılamıyorlar. Gidiyorlar, tekme atıyorlar, sanki ölen fil tekrar dünyaya gelecek gibi bekliyorlar. 3-4 saat sonra ayrılabiliyorlar. Hayvanlarda bile kayba karşı bir yas tutma hali var.Yas tutma sürecini ikiye ayıralım. Erişkinlerin beklenmeyen bir zamanda yaşadıkları kayıptan sonra yaşadıkları yas sürecini ele alıyorum. Birincisine kriz dönemi, ikincisine yas tutma diyelim. Kriz üzüntüsü başınızı bir duvara vurursunuz, sanki duvar açılacak da kaybolan kişi geri gelecek.Yas tutma süreci kişiyi zenginleştiriyorYas sürecinde kişinin kaybıyla yoğun bir ilişki kurduğunu belirten Prof.Dr. Volkan, "Fiziksel olarak o kişi kayboluyor, fakat o kişinin zihinsel tasarımı yani zihinsel ikizi sizin kafanızda. Yas tutma demek kaybolan kişinin veya şeyin zihinsel ikiziyle yoğun bir şekilde ilişki kurmaktır. Yas tutmak siz ölene kadar devam eder neden çünkü siz ölene kadar kaybolan kişinin zihinsel ikizi siin kafanızda. Bu süreç içinde kaybolan kişiyle ya da şeyle özdeşim yaparsınız. Bu özdeşimlerin bazıları kazançtır yani yas tutma çok alıcı bir şey. Ağlıyorsunuz, öfkeleniyorsunuz, üzülüyorsunuz fakat iyice yas tutarsanız daha zengin bir iç dünyaya sahip olursunuz. Neden? O kaybolan kişinin bazı fonksiyonlarını siz içinize alırsınız, zenginleştirirsiniz. Fakat aynı zamanda bir kayıptan sonra yıkıcı özdeşimler de yapabiliriz. Yas tutma birçok şeyi değiştirir."Bitmeyen yas size yaratıcılık verir"Bitmeyen yas" kavramına da değinen Prof.Dr. Vamık Volkan, "Kaybettiğiniz kişilerin imgeleri kafanızdan kaybolmadığı için teorik olarak diyebiliriz ki siz ölene kadar yas tutmaya devam edersiniz. Bu bitmeyen yas halidir. Bitmeyen yas size yaratıcılık verir" diye konuştu.Bağlantı objesi Filistin'de "anahtar", Gürcistan'da bir "köpek"Bağlantı objelerinin kişinin yas tutma sürecini atlatmada ve hayata tutunmada bireye yardımcı olduğunu belirten Prof.Dr. Volkan, dünyanın çeşitli savaş bölgelerinde yakınlarını kaybeden, evinden ayrılmak zorunda kalan insanların kendilerine farklı bağlantı objeleri seçtiklerini söyledi. Volkan, Filistin'de çok sayıda kişinin bağlantı objesi olarak yıkılan ya da terk etmek zorunda kaldığı evinin anahtarını yanında taşıdığını da sözlerine ekledi.Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Gürcistan'da yaşanan iç savaşta evini kaybeden çok sayıda kişinin rehabilite edilmesi sürecinde orada çalışmalar yaptığını belirten Prof. Dr. Vamık Volkan, "Burada yaşayan bir aile, kendilerine verilen küçük bir odada çok zor yaşam şartları altında mücadele ediyorlardı. Ancak odanın bir köşesinde Charlie isimli bir de köpekleri için öyle güzel bir yer ayırmışlardı ki herkesten konforluydu. Bana çok ilginç geldi bu durum, meğer aile bu köpeği eski evlerinde kendileriyle yaşayan ancak olaylar sırasında kaybolan köpeklerine benzediği için yanlarına almışlar. Yani onunla bir özdeşim kurmuşlar, burada Charlie de bir bağlantı objesi olmuş" dedi.Yoğun ilgi gören konferansın ardından Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan Volkan'a katılımlarından ötürü teşekkür ederken kendisine "Hisseden Adam Heykeli" takdim etti.