Göziçi basıncı ya da göz tansiyonunun, görme sinirlerinde oluşturduğu hasar sonucu ortaya çıkan glokom, geç evrede tanı alıyor. Tedavi edilse de tamamen ortadan kaldırılamayan bu hastalığın ihmal edilmesi kalıcı görme kaybına neden olabiliyor. Ortaya çıkmasında genetik geçişin büyük rol oynadığı glokom hastalığı daha çok siyah ırkta ve Uzakdoğu toplumlarında görülüyor. İleri evrede tanı alan ve en yaygın belirtisi görüş açısının azalıp, etrafında bir karartı oluşması olan hastalık tedavi edilse de tamamen giderilemiyor. Ancak uygun tedavi yöntemi ve düzenli takiple kalıcı görme kayıpları engellenebiliyor. Türkiye'de tahmini 1-1.5 milyon glokom hastası bulunduğunu belirten Acıbadem Bursa Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Haluk Ertürk, hastalıkla ile ilgili merak edilenleri anlattı.
Glokom nedir?
Halk arasında 'karasu' olarak bilinen glokom, kişinin gözünün tolere edebileceğinden daha fazla olan göziçi basıncının (GİB) ya da göz tansiyonunun görme sinirinde meydana getirdiği hasar olarak tanımlanıyor.
Hangi belirtilerle ortaya çıkıyor?
Belirtileri genelde hasta tarafından anlaşılamıyor. Son evreye doğru, kişinin görüş açısı bir borunun içinden bakıyor gibi olsa da bazı hastalarda bu dönemde de görme yeteneği çok iyi olabiliyor. Gözün anatomik yapısına göre yapılan sınıflandırmada ise geniş ve dar açılı glokomlardan söz edilebiliyor. Dar açılı glokomlar ani GİB yüksekliği yani glokom krizi ile ortaya çıkabiliyor.
Farklı türleri bulunuyor mu?
Glokom hastalarının büyük çoğunluğunda GİB yüksek oluyor. Bir kısmında da bu değer normal, kabul edilebilir sınırlar içinde olmasına rağmen yine de hastalığa özel bulgular gözlenebiliyor. Bu durum ise düşük veya normal tansiyonlu glokom (NTG) olarak ifade ediliyor. Bazı hastalarda GİB normal sınırların bir miktar üstüne çıksa da optik sinir başında ve görme alanında hiçbir bulgu tespit edilemiyor ki bu durum da oküler hipertansiyon (OH) olarak tanımlanıyor. OH olgularının glokoma dönüşmesine ise nadiren rastlanıyor.
Hastalığın oluşumunu artıran risk faktörleri var mı?
En önemli risk faktörü aile hikayesi. Bu nedenle aile fertlerinin hastalık hakkında bilinçli olması gerekiyor. Ayrıca; göziçi basıncı yüksekliği, sigara kullanımı, göz yapısı, düşük tansiyon, eşlik eden göz hastalığı, miyopi, uzun süreli kortizon tedavisi, göz yaralanmaları ve migren de glokomun ortaya çıkmasını artıran risk faktörleri arasında sayılıyor. Göziçi iltihabi hastalıkları, retina damarı tıkanıklıkları, diyabet, göziçi tümörleri, uzun süreli kortizon kullanımı gerektiren sistemik hastalıklar da glokoma yol açabiliyor.
Tanı nasıl konuluyor?
Glokom, ayrıntılı bir muayene ile tanı alabiliyor. Ancak hastalığın tanı ve takibinde yalnızca göziçi basınç değerinin belirlenmesi yeterli olmuyor. Muayene kapsamında ilk etapta; görme siniri muayenesi, göziçi basınç ölçümü ve kornea kalınlık ölçümü yapılıyor. Gerekli görüldüğü takdirde görme alanı, görme siniri ve sinir lifleri analizleri de değerlendiriliyor.
Tedavide hangi yöntemler kullanılıyor?
Tedavi genellikle damla şeklinde ilaçlarla yapılıyor. Medikal tedavinin yetersiz kalması halinde, hastanın durumu da uygunsa lazer girişimler veya cerrahi yöntemler uygulanıyor. Bu tedavilerle göziçi basıncını kontrol altına alarak, mevcut görme yeteneğinin korunması amaçlanıyor. Ancak görme kaybının geri gelmeyeceği gibi, artışı da beklenemiyor. Dar açılı gözlerde ise lazer iridotomi uygulaması gerekiyor.
Çocuklarda cerrahi tedavi gerekiyor mu?
Glokom hastalığı doğuştan gelebiliyor. Bebeklerin kornea ve göz boyutlarının büyük olması, ışığa hassasiyet ve aşırı sulanma ise en belirgin bulguları oluşturuyor. Tedavide ilk seçenek en kısa zamanda uygulanacak cerrahi oluyor.
Yanlış tanı geç tedavi kadar kötü!
Glokomda tedaviye başlama zamanı ve hastanın uyumu, tedavinin başarısını etkiliyor. Günümüzde birtakım kuruluşlar topluma açık alanlarda göz taraması yapıyor. Ancak yasaklanmış olan bu uygulamalar sonrası elde edilen bulgular, hastaları yanlış bilgilendirip paniğe kapılmalarına yol açabiliyor. Hatalı tanı alan hastalara gereksiz ilaç tedavisi uygulanıyor. Tanıda geç kalmak ne kadar kötüyse yanlış tanı da bir o kadar zararlı oluyor. Çünkü tedavi için kullanılan ilaçların neredeyse hepsinin birtakım yan etkileri bulunuyor. Bu nedenle hastaların göz muayenelerini alanında uzman kurumlarda yaptırması ve onların yönlendirmesine göre tedaviye devam etmesi önem taşıyor.
Acıbadem Bursa Hastanesi
Göz Hastalıkları Uzmanı
Prof. Dr. Haluk Ertürk