Dr. Hastane.Com.Tr Doktoru Hastane.com.tr
İnsan yaşamı boyunca çevresi ile sürekli olarak ilişki içindedir. Bu uyum devam edebildiği sürece de ayakta kalabilmektedir. Embriyo döneminde anne karnında kan dolaşımı yolu ile başlayan etkileşim, daha sonraları yerini daha geniş alanlara bırakır. Beslenme, solunum ve sosyal ilişkiler gibi geniş çerçevede devam eden etkileşim, ölüm zamanı gelinceye kadar devam eder. Etkileşimde, uyumun uyumsuzluğa dönüşümü ölüm olarak adlandırılır.
Hücre, çevresi ile ilişkisini hücre zarı vasıtasıyla sağlar. Hücreler; doğrudan temas, salgıladıkları kimyasal maddeler (hormonlar, enzimler) ya da elektriksel impulslar yoluyla, komşu hücreler veya uzaktaki hücre ve hücre gruplarıyla iletişim halindedir. Hücre zarlarına yerleşmiş, protein yapılı alıcılar, gelen mesajları hücrelere iletirler. Hücrenin bir nevi anten vazifesini gören zardaki alıcı proteinler (reseptörler) ile gelen mesajlar, hücre tarafından değerlendirilir, ardından kendine uygun olan davranışı sergiler. Hücrenin çevresi ile ilişkisi, hem çevrede ortaya çıkan değişimlere ayak uydurması hem de günlük yaşamı yönüyle gereklidir.
Embriyonik gelişim süresince farklılaşmada rol oynayan faktörlerden birisi, kontrollü hücre ölümleridir. Apoptosis olarak adlandırılan önceden programlanmış ölüm işlevi, bir hücreden bir bedenin oluşturulması (gelişim) noktasında temeldir. Sürekli düzenlenmesi gereken çoğalma-farklılaşma-ölüm programları, hücrenin kaderini belirleyen genlerin ürünü olan proteinler tarafından organize edilir. Sayıları yüzün üstünde olan proteinler, hücrenin çoğalmasını durdurup, bir çeşit kırmızı ışık görevi yaparak onu ölüme sürüklerler. Bu ölüm, insandaki hücre sayısının dengesinin sağlanması noktasında da önem arz etmektedir. Her hücrenin bünyesinde nasıl çoğal-çoğalma/ proteinini sentezle-sentezleme gibi hassas dengeler mevcutsa, aynı şekilde öl-yaşa dengesini ayarlayan bir denge de mevcuttur. Hücre her an ölmeye hazır durumda beklemektedir. Bir grup gen, hücreye büyüyüp bölünmesi gerektiğini söylerken, diğer bir grup gen de artık büyümenin yeterli olduğunu ve hücrenin büyümesini durdurarak kendi işlevini yerine getirmesini söylüyor. Kanser büyük ölçüde bu iki grup gen arasında dengesizlikten oluyor. Büyümeyi söyleyen genler normalden fazla çalışırlarsa veya büyümeyi frenleyen genler gerekenden az çalışır ya da herhangi bir nedenden ötürü bozulursa, hücre devamlı bölünüp büyüyor, yani kanserli hücre haline geliyor. Bugüne kadar bu görevi icra eden on kadar gen keşfedilmiştir.
Bu şekildeki hücre ölümlerine hücre intiharı programı denilir. Ölüm programı uygulanan hücre, önce içe doğru büzülür daha sonra da hücre çekirdeğinde bulunan DNA zincirini parçalar. Parçalanan hücre, komşu hücreler ya da makrofajlar (özel parçalayıcı hücreler) tarafından fagosite edilir.
Son araştırmalar ışığında P53 geninin, kanserin oluşumunda durdurucu bir role sahip olduğunu söyleyebiliyoruz. Sigaranın kanser yapmasının en önemli mekanizmalarından biri, dumanındaki kimyasalların P53’ü çalışmaz hale getirmesidir. Kanserde gen tedavisinin amacı, bozulan bu dengeyi yerine koymak yani çalışmayarak kanserleşmeye engel olmayan genleri tekrar çalışır hale getirmek.
Bilinen bütün kanser olgularının ortak bir yanı ya da ortak bir nedeni vardır: İnsan bedenini oluşturan sayısız hücrenin her birinin çekirdeğinde değerli bir hazine gibi saklanan deoksiribonükleik asit (DNA) zincirinin kimyasal yapısının değişmesi, daha bilimsel bir deyimle DNA'nın mutasyona uğramasıdır. Kanser hastalığının başlangıcı, apoptosis işlevini var kılan genlerin, mutasyon neticesinde bozulması (mutasyona uğraması) esasına dayanmaktadır. Bazı kişilerde ise bu, kalıtım yolu ile geçen bir hastalık olarak kendini göstermektedir. Aynı genlerin yapısının bozulmasına yol açan kimyasal maddeler kanser hücrelerinin oluşumuna sebep olur.
Yaşlanma ile hücrelerde biriken toksik maddeler de zamanla aynı genleri tahrip edip hücreleri tümör hücrelerine dönüştürebilmektedir.
Kansere yol açan bozuklukları taşıyan genler ilk bulunduğu zaman onkogenler (kanser genleri) diye adlandırılmıştı. Onkogenler, hücre çoğalmasına itici görev yapan genlerdir. Onkogenlerin aslında proto-onkogenlerin (onkogen olmaya aday gen) mutasyona uğraması sonucu ortaya çıktığı fikri, yetmişli yılların sonunda sahiplerine Nobel Ödülünü getirmiş ve bu buluş kanser araştırmalarında bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bu genlerin yanı sıra proto-onkogenlerin tersi işlevi ortaya koyan genler, hücrenin tümör hücresi olmasına mani olur. Bu gen gruplarının etkinliklerini kaybetmesi de kansere yol açar.
Kanser hücrelerinin diğer tüm hücrelerden farkı, bölünmeyi durdurucu sinyallerin hücreler arası iletişimle iletilememesidir. Bölünmeyi durdurucu görevi yapan genlerin, protein sentezi sonucunda oluşan kimyasal sinyalleri, hücreler arası mevcut bağlar (neksus) aracılığı ile tüm hücrelere yayılması gerekir. Kanser hücrelerinde hücrelerin temas noktaları olan hücre zarlarında iletişimi sağlayacak köprüler mevcut değildir. Bu nedenle bir hücredeki sinyalin diğer hücreye geçişi mümkün olamamaktadır. Bu da durmaksızın hücrelerin kontrolsuzca üremesi anlamına gelmektedir.
İkinci sınıf kanser tipi de çoğalmayı durdurucu görevi yapan genlerdeki mutasyonlar, etkinlikleri az ya da çok değişmiş proteinlerin yapımına neden olur. Genlerdeki bozukluklar, genellikle gen kaybı biçiminde gerçekleşir. Bu durumda protein sentezi durma noktasına gelir. Bu durum da hücrenin komşu veya uzaktaki her bir hücre ile iletişiminin kesilmesi olarak değerlendirilebilir.
DNA sentezi ya da protein sentezi aşamalarını denetleyen ve onaran mekanizmalar mevcuttur. Mutasyonların sonucunda, geni şifreleyen çift zincirli DNA molekülünün bir sarmalında gelişen değişiklikler, onarım mekanizmasıyla orijinaline sadık kalınarak tamir edilir. Mutasyonların etkisi beklenenden daha fazla tahrip edici olması söz konusu olduğunda, tamir mekanizması DNA zincirinde aslına yakın düzeltmeler gerçekleştirir. Duplikasyon (parça eksilmesi) şeklinde gelişen mutasyonların onarımı ise mümkün olamamaktadır. RNA moleküllerinin tek zincirli olması dolayısıyla mevcut onarım sistemlerin aslına uygun düzeltme yapabilmesi mümkün değildir. Hücre çekirdeğindeki ana DNA’dan aldığı bilgiyi ribozoma taşıyan m-RNA, (mesaj ileten) mutasyonlara son derece açıktır. Oluşabilecek mutant m RNAlar, sentezi durdurucu ya da yönünü değiştirici etkiler oluşturur.
Kanserli hücrelerde ortaya çıkan mutasyonlar rastgele değildir. Özellikle tamir mekanizmalarında, farklılaşmada, programlı hücre ölümü ve hücre çoğalmasında rol alan proteinleri şifreleyen genlerde mutasyonlar gelişir.
2003 yılında tamamlanması beklenen insan genomu projesi,son verilere göre sayıları 30-40 bin kadar olan genin DNA dizilerinin tamamının belirlenmesini amaçlamaktadır. Bunu takip eden evrede, bu genlerin hangilerinin hangi tip insan hastalığında rol aldığının saptanması gündeme gelecektir. Onkoloji açısından bu çalışmalar hastalık etiolojisi ile genetik mutasyonlar ilişkilerinin belirlenmesi, hastalığın tedavisinde gen tedavisi dâhil, yeni tedavi yöntemlerinin denenmesi gibi konuları karşımıza çıkaracaktır.
Genlerinizi değiştiremeyeceğinize göre, yaşam tarzınız ve beslenme alışkanlıklarınızda yapacağınız akılcı değişikliklerle kanserden korunabilirsiniz. İşte size kolay uygulanabilen bir yol haritası.
Kanser, koroner kalp hastalığı kadar önemli yaşam tehditlerinden biridir. Kanserden dolayı meydana gelen ölümlerin yarısından fazlası başlıca dört kanser türünden -akciğer, kalın bağırsak, göğüs ve prostat- kaynaklanır. Diğer kanser türlerine rastlanma sıklığı da toplumda yaş ortalamasının artmasından dolayı fazlalaşmaktadır.
Tümör oluşumunu geciktirmek ya da oluşmuş olan tümörlerin büyümesini engellemek biraz da sizin elinizdedir. Genlerinizi değiştiremeyeceğinize göre; yaşam tarzınız ve beslenme alışkanlıklarınızda yapacağınız akılcı değişikliklerle bedeninizi, bağışıklık sisteminizi güçlendirebilir, kanserden korunabilirsiniz. İşte size kolay, anlaşılır ve uygulanabilir bir yol haritası!
Sigarayı Bırakın
Sigara kullanımı en önemli kanser nedenlerinden biridir. Sigaranın ölümcül etkisi, içtiğiniz süre ve miktarla orantılı olarak artmaktadır. Sigara, akciğer kanserinin yanı sıra mesane, rahim ağzı, ağız, gırtlak, pankreas, böbrek ve mide kanserleri riskini de arttırmaktadır. Dünyada her yıl sigaraya bağlı nedenlerle 3 milyon insan hayatını kaybetmektedir. Kanserden korunmaya sigarayı bırakarak başlayabilirsiniz.
Daha Fazla Sebze ve Meyve
Yanlış ve yetersiz beslenme alışkanlıkları kanserlerin üçte birinden sorumludur. Ağırlıklı olarak meyve, sebze ve tam tahıllardan oluşan bir diyet kanserden korunmanızın ilk adımlarıdır. Yapılan çalışmalar, daha çok sebze ve meyve tüketenlerin kansere yakalanma olasılığının çok düşük olduğunu gösteriyor. Sebze ve meyveler ihtiyacınız olan antioksidan etkili vitaminlerin (A, E ve C vitaminleri) yanı sıra kanseri önlemede önemli görevleri bulunan çeşitli karotenoidler ve fitokimyasalları da barındırırlar. Diyetinizde lahana, karnabahar, havuç, domates gibi sebzelere, turunçgiller, kiraz, kayısı, şeftali, elma gibi meyvelere ve çavdar ekmeği, bulgur, esmer pirinç ve kepekli makarnaya daha çok yer vermenizde yarar var!
Doymuş Hayvansal Yağ Alımını Azaltın
Birçok çalışma hayvansal yağdan -özellikle yağlı kırmızı et- zengin bir diyetin prostat ve kalın bağırsak kanseri için risk teşkil ettiğini gösteriyor. Yüksek oranda hayvansal yağ içeren bir diyetin göğüs kanseri için de bir risk faktörü olduğu düşünülmektedir. Diyetinizde zeytinyağı başta olmak üzere bitkisel yağlara daha çok yer vermeli; kek, pasta, çörek, çikolata, cips gibi yağ içeriği yüksek besinlerden kaçınmalısınız.
Barbeküden Kaçının
Yoğun kömür ateşinde pişirilen etlerin kanserojen etkileri artmaktadır. Türk toplumunda da özellikle piknikte mangal yapmak yaygın bir alışkanlık haline geldi. Bu tür etlerde ‘Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar’ (PAH) gibi zararlı ve kanserojen etkili bileşiklerin oluştuğu bilinmektedir. Ara sıra barbekü yapmanın keyfine siz de varın. Ancak bu tadımlık keyfi sınırlandırıp etlerinizi buharda, fırında, haşlama, hafif ateşte veya mikrodalga gibi yöntemlerle pişirmeyi deneyin.
Alkolü İyice Azaltın
Düzenli alkol tüketimi -özellikle kırmızı şarap- kalp hastalıklarının önlenmesinde etkilidir. Fakat kadınlar için günlük bir, erkekler için iki kadehten fazla alkol alımı zararlıdır. Özellikle sigara ile birlikte alınan aşırı alkol; ağız, gırtlak ve özefagus gibi kanser türlerinin oluşumuna zemin hazırlar.
Kanser Hücreleri Nasıl Oluşur?
Genetik yapının kanserle ilişkili olduğu bilinen bir gerçektir. Genler, vücut kimyanızı ve hücrelerinizin büyümesini olağanüstü bir düzen içinde kontrol eder. Bazı genler kanser oluşumuna katkıda bulunurken, diğerleri kansere karşı koruyucudur. Bu nedenle çevresel faktörler, yaşam tarzınız ve genetik mirasınız arasında sürekli bir etkileşim vardır. Yaşam için gerekli temel süreç olan besinlerden enerji üretiminin sonucunda ve çevresel toksinlerin de etkisiyle ‘serbest radikaller’ olarak bilinen, hücresel yapıları ve genetik materyali hasara uğratan moleküller oluşur. Bu moleküller hormonlarınıza, bağışıklık sisteminize, kısacası tüm vücudunuza zarar verirler.
Hücresel yapılarda ve genetik materyaliniz DNA’da oluşan zararların çoğu hemen telafi edilir. Fakat bazen hücresel zararlanma yoğun, ağır ve uzun sürelidir, telafi süreci yeterince gerçekleştirilemez. Sonuçta, zarar görmüş hücrelerin büyümesi engellenir, sağlıklı ve yeni hücrelerin kopyalanması yerine ‘kanser hücreleri’ oluşabilir.
Kilonuzu Sürekli İzleyin
Kadınlarda rahim ve menopoz sonrası meme kanseri, erkeklerde kalın bağırsak ve prostat kanserleri obeziteye bağlı ortaya çıkabilmektedir. Beden kitle indeksinizi 25’in altında tutmanızda, ideal yağ düzeylerinizde kalmaya, bel çevrenizi erkekseniz 102 cm, kadınsanız 88 cm’nin üzerine çıkarmamaya çalışın.
Güneşten Korunun
Güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından korunmak amacıyla koruyucu içeren, kaliteli güneş kremleri kullanmaya, şapka ve gözlük takmaya özen gösterin.
Kimyasallara maruz kalmayın: Asbest, benzen ve formaldehit gibi kansere neden olan kimyasallarla ilgili bir işkolunda çalışıyorsanız dikkatli olmalısınız. Bu tip kimyasallar serbest radikallerin oluşumunu hızlandırır.
Katkılı Yiyeceklerden Uzak Durun
Tükettiğiniz gıdaların ambalajlarını kontrol edin. İlgili otoritelerce izin verilmiş olduğundan emin olun. Kaynağı belirsiz, kullanım süresi güvensiz ürünler kullanmayın.