Çocuk Ruhsal Bozuklukları

Çocuklarda görülen ruhsal bozukluklar...

Zeka Geriliği

Uyarıları algılama, düşünme, değerlendirme, öğrenme, sorun çözme ve çevreye uyum yapma gibi yüksek zihin işlevlerinin tümüne zeka adı verilir.

Günümüzde yaygın olarak kullanılan zeka testlerinde elde edilen başarıya göre zeka gerilikleri sınıflandırılmaktadır. Zeka yaşı, testi alan çocuğun hangi yaştaki çocuklar düzeyinde genel başarı ve uyum gösterdiğini belirtmektedir. Zeka yaşıyla takvim yaşı arasındaki oranın 100 ile çarpılmasıyla "zeka bölümü" elde edilir. Ancak zeka ölçekleri kişinin öğrenme yoluyla kazandığı bilgilerden arındırılmış ve sadece doğuştan gelen yetenekleri ölçebilecek durumda değildir. Bu testler kişinin büyüdüğü sosyal, kültürel ve ekonomik koşullardaki öğrenme ve yaşama alışkanlıklarından etkilenmektedir. Ayrıca bu testler oldukça ayrıntılıdır ve uygulanması uzmanlık deneyimi gerektirmektedir. Batı ülkelerinde geliştirilmiş olan ve yaygın olarak kullanılan Wechsler zeka testinin ülkemizde uyarlaması yapılmıştır. Diğerleri de Türkçe'ye çevrilmiş olmakla birlikte geçerlilikleri ve güvenilirlikleri kuşkuludur.

Zeka seviyeleri 70'in altında olanlara zeka gerisi (Mental Retarde) denir. Bu kişiler ait oldukları sosyokültürel grubun yüklediği ve yaşlarının gerektirdiği sorumlulukları üstlenemezler. İnsanlarla yeterli iletişim kuramazlar, kısaca yaşadıkları sosyal çevreye yeterince uyum yapamazlar.

1- Hafif derecede zeka geriliği (ZB: 50-70)

Eğitilebilir zeka geriliğidir ve tüm zeka gerilikleri içinde %85'lik oranla en geniş grubu oluştururlar. Özel eğitimden yararlanarak ilkokulu bitirebilirler. 

2- Orta derecede zeka geriliği (ZB: 35-55)

Zeka geriliklerinin yaklaşık % 10'unu oluşturan bu gruptakiler özel eğitimle ve uygun aile tutumlarıyla ancak dördüncü sınıfa kadar gelebilirler. Ana-baba yardımı ve yeterli eğitimle günlük yaşamlarını kısmen bağımsız olarak sürdürebilirler. Fazla beceri gerektirmeyen işlerde çalışabilirler.

3- Ağır zeka geriliği (ZB: 20-35)

Tüm zeka geriliklerinin %3-4'ünü oluşturur, ömür boyu bakıma muhtaçtırlar, konuşmayı bile zor öğrenirler.

4- Derin zeka geriliği (ZB: 20'nin altı)

Genel grubun % 1-2'sini oluşturan bu çocuklar kendilerine bakamaz ve konuşamazlar Ciddi nörolojik bozukluklarla birlikte yürüme ve konuşma kusurları vardır. Çocukluk döneminde ölüm oranı bu çocuklarda çok yüksektir.

Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bir araştırmaya göre nüfusun % 3'ünde zeka geriliği saptanmıştır. Tedavisi pek mümkün olmayan bu bozukluğun temel tutum öncelikle bozukluğun oluşmasını önlemeye çalışmak ve zeka özürlü çocuğa aşırı beklenti yüklemeden aile ile yakın işbirliği içinde çocuğun mevcut yeteneklerini destekleme ve zeka kapasitesini kısmen de olsa arttırma olmalıdır.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite

Bu bozukluk aşırı hareketlilik ve ataklık gibi belirtilerle karakterizedir. Genellikle 7 yaşın altında başlar. Bozukluğun belirtileri en az 6 ay sürmedikçe bu tanı konmamalıdır. Aşırı hareketlilik genellikle çocuk yürümeye başlayınca ortaya çıkar ve giderek artar. Belirli bir amaca yönelik olmayan ve başkalarını da rahatsız eden hareketliliğin yanı sıra el, kol ve beden hareketlerindeki yetersizlikler dikkat çekicidir. Konsantre olmakta yani dikkatlerini belirli bir noktaya yoğunlaştırmakta zorluk çeken bu çocuklar, zekaları normal olduğu halde öğrenme güçlüğü çekerler. Okul başarılarındaki düşüklük ailenin ve öğretmenin dikkatini çeker. Bu çocukların engellenme eşikleri çok düşüktür yani istedikleri anında yapılmazsa, çok tepki verirler.Bozukluğun nedeni kesin olarak aydınlatılmış olmamakla birlikte, beyinde hafif düzeyde bir zedelenmenin bozukluğa yatkınlık oluşturduğu ve çocukluk çağı streslerinin tetiği çeken faktör olduğu sanılmaktadır. Tedavi aile danışmanlığı, özel eğitim ve sosyal çevreyi yeniden düzenleme gibi psikoterapi yöntemleriyle yapılmaktadır. 

Davranış Bozuklukları

Sekiz yaşından büyük çocuklarda başkalarının haklarına karşı saygısızlık ve tecavüz türünden tekrarlayıcı ve zararlı eylemlerle karakterize bir bozukluktur. Hırsızlık, yalan söyleme, evden ve okuldan kaçma, soygunculuk, yangın çıkarma, fiziksel olarak insanlara ve hayvanlara eziyet etme şeklinde ortaya çıkabilir. Bozukluğun oluşumunda kalıtımsal faktörler rol oynar. Yani aile büyüklerinde antisosyal davranışlar bulunur.Tedavide en önemli yaklaşım aile danışmanlığıdır.

Tik Bozuklukları

Kaslarda tekrarlayıcı, istem dışı ve amaçsız hareketlere tik denir. En sık göz kırpma, Burun çekme, kaşları oynatma, omuz silkme ve yüzde değişik mimikler biçiminde ortaya çıkarlar. Çocuğun kendi iradesi ile bu hareketleri birkaç dakikadan birkaç saate kadar durdurabilmesi tipik bir bulgudur. Ruhsal kökenli olduğu kabul edilen tik bozukluğunda tedavi çok yönlü bir yaklaşımı gerektirmektedir. Aileye danışmanlık, çocuğa psikoterapi ve davranış tedavisi gibi yardımlarda bulunulur.

Kekemelik

Değişik ses, hece ve kelimelerin tekrarı ya da konuşma düzeninin duraklamalar nedeniyle kesilmesi biçiminde ortaya çıkan konuşma bozukluğudur. Ruhsal gerginliğin arttığı durumlarda kekemelik artar. Ağır kekemelik durumlarında çeşitli tikler sanki konuşma güçlüğünü hafifletecekmiş gibi kekemeliğe eklenir.12 yaşından önce başlar. Görülme sıklığı % 1 dolayındadır. Nedeni tam olarak aydınlatılamamıştır. Kekemeliğe yatkın çocuklarda yaşanan ani bir korku, konuşma bozukluğunu tetikleyen bir etken olmaktadır. Kekemelik uzun süren bir konuşma bozukluğudur. Hafif vakaların çoğu ergenlik çağında düzelir. Tedavide aile danışmanlığının yanı sıra çocuğa konuşma tedavisi önerilmektedir. Konuşma tedavilerinin en önemli özelliği çocuğa yavaş, ritmik ama tempolu konuşmanın öğretilmesidir.

Gece İşemeleri

Bedensel bir nedene bağlı olmayan, tekrarlayıcı, istem dışı işemelerdir. Ailesel yatkınlığı olan çocuklarda bazı psikolojik faktörler tetikleyici olabilir. Ergenlik çağında bu çocukların büyük bir bölümünde bu bozukluk kendiliğinden kaybolur.Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte gece uykularının çok ağır ve derin oluşu bu bozukluğun ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar. Bu nedenle tedavide çocuğun psikolojik sorunlarının ve aile içi ilişkilerin incelenmesinin yararı vardır.

Dışkı Kaçırma

Çocuğun dışkısını kontrol edebilecek yaşa gelmiş olmasına rağmen, istemli veya istem dışı olarak dışkı kaçırmaya encoprezis denir. Tedaviye dirençli ve uzun seyirli bir bozukluktur.. Tedavide aile içi ilişkiler, çocuğun psikolojik sorunları ve çocuğa özel davranış terapileri uygulanır.

Okul Korkusu

Okul çağındaki çocuklarda birdenbire okula gitmeye karşı beliren yoğun direnç durumudur. Bozukluğun temel nedeni anneye olan aşırı bağımlılıktır. Bozukluğun ortaya çıkmasına neden olan şey, genellikle okulla ilgili değildir. Çocuk için anneden ayrılma sayılabilecek her türlü olay, annenin hastalanması, hastaneye yatması, kardeş doğumu gibi, annenin çocuğa ilgisini zorunlu olarak azaltan nedenler ve boşanma, anne baba geçimsizliği gibi aile düzenini tehdit eden olaylar bozukluğu tetikleyebilir.

Genellikle çalışkan, okula düşkün çocuk, karın ağrısı, bulantı ve benzer bedensel yakınmalar ileri sürerek evde kalmak ister. Okula gitmesi için zorlanırsa ağır bir panik içine girerek hırçınlaşır. Evde kalmasına izin verilince bu belirtiler birdenbire kaybolur.

Tedavide aile, okul ve hekim işbirliği içinde kararlı bir tutumla çocuğun mutlaka okula götürülmesi en doğru yoldur. Annenin gerekirse okulda çocuğu beklemesi, ders aralarında kısa görüşmelerle çocuğunu görmesi gerekse bile, sorun ancak çocuğun okula gönderilmesi ile çözümlenebilir.

Yeme Bozuklukları

Anoreksiya Nervoza ( aşırı kilo verme )

İştah azalması olmaksızın aşırı kilo kaybı ile karakterize ağır bir ruhsal bozukluktur. Ergenlik çağında daha sık görülen bu bozukluğa yakalanma oranı kızlarda erkeklere göre daha yüksektir. Normal kilolarının üçte birini kaybeden anoreksik bozukluklarda ölüm oranı % 10'dur.

Anoreksi tanısını alabilmesi için kişinin ortalama beden ağırlığının % 20'sini kaybetmiş olması gerekir. Kilo alarak dış görünüşünün çok çirkinleştiğine inanan bu tür kişiler kilo vermek için her yolu denerler. En sık başvurulan yol yemekten hemen sonra kusarak mideyi boşaltmaktır. Ve bunu çoğunlukla gizli yaparlar. Yemek yemek bu tür kişilerde ciddi bir suçluluk duygusunun ortaya çıkmasına yol açar. Kilo aldıkça kendilerinden nefret eder, zayıflayarak bu duygudan kurtulmaya çalışırlar. Yememenin onları ölüme götüreceğini bilseler bile, bu duyguyla başa çıkamaz, yememekte ısrar ederler.

Bütün bunların sonucu olarak adetlerde kesilme gibi hormonal bozukluklar sıklıkla karşımıza çıkar. Yine beslenme bozukluğuna bağlı olarak vücutta şişme (ödem), nabızda düşme, beden ısısında yükselme gibi fizyolojik değişikliklerin yanı sıra değişik tikler tabloya eklenebilir.

Tedavide bu kişileri bazen hastaneye yatırmak gerekebilir, hatta bu onlar için hayat kurtarıcı olabilir. Depresyona bağlı iştah azalması ve kilo kaybından ayıt edilmesi gerekir. Bu tür hastalar vakit kaybedilmeden bir uzmana getirilmeli ve tedaviye uzun süre devam edilmelidir. Bu tür hastalarda bireysel psikoterapiler, aile terapileri ve davranış tedavileri yararlı olur. 

Blumia Nervoza ( aşırı kilo alma )

Aşırı bir iştah artışı ve kısa sürede çok miktarda kilo alma ile karakterize bir bozukluktur. Bu kişiler adeta içeriden bir güç tarafından zorlanıyorlarmış gibi durdurulamaz biçimde istem dışı olarak ne bulurlarsa yemeye çalışırlar. Durdurulmak istendiğinde ciddi öfke patlamaları olur. Aldıkları aşırı kilonun sanki hiç farkında değillermiş gibi bir görünüm sergilerler.

Aşırı yemek yeme nöbet nöbet gelebileceği gibi, anoreksik bir dönemin hemen arkasından da gelebilir. Veya blumia nöbetini ağır bir anoreksi nöbeti izler.

Otizm

Dış dünyadan gelen uyaranlara kayıtsızlık, ilgisizlik şeklinde beliren bu ciddi bozukluk genellikle 3 yaşın altında başlar. Cansız nesnelere ilgisini koruyan çocuk, anne dahil dış çevredeki insanlara tümüyle aldırmaz bir görünüm içindedir. Göz göze gelmeyen, gülme, ağlama, kızma ve sevinme gibi yersiz ve aşırı duygusal tepkiler veren bu çocuklar çevredekilerin hemen dikkatini çekerler. Amaçsız, tekrarlayıcı tik niteliğindeki el, kol ve beden hareketleri, örneğin sürekli baş sallamaları, oldukları yerde topaç gibi dönmeleri, tipik davranış bozukluklarıdır. Bu çocuklarla sözlü iletişim kurmak neredeyse olanaksızdır. Konuşma zaten genellikle gecikmiştir. Karşıdakinin konuşmasını adeta bir papağan gibi tekrarlamaları ve kendilerinden üçüncü şahıs olarak söz etmeleri sık görülen durumlardır. Oyunları amaçsız ve tekrarlayıcı niteliktedir.Bozukluğun nedenleri henüz yeterince aydınlatılamamıştır. Tedavide psikoterapi tek seçenektir. Ayrıca bilme ve tanıma yetilerini geliştirici kognitif tedavilerle davranışçı yöntemler başarılı sonuçlar vermektedir

Anne Yoksunluğu Depresyonu

6 aydan sonra, bebeklerin annelerinden aniden ayrılmaları ile ortaya çıkan ağır bir ruhsal bozukluktur. Anneden ayrılan ve yetiştirme yurtları ile yuvalarda büyütülen çocuklarda bu ayrılığa tepki olarak şu davranışlar gözlenmektedir: Dindirilemez ağlamalarla belirli bir protesto dönemi, sonra kilo kaybı ve fizik gelişmede duraklama ve son olarak da tipik bir çocukluk depresyonu görülmektedir. Anne ayrılığı iki aydan fazla sürdüğü taktirde çevreye tepkilerin iyice azalıp çocuğun içine kapandığı ciddi bir otizm dönemi görülür. Anne geri dönerse bu belirtiler kaybolur. Üç aydan fazla süren anne yoksunluğunda belirtiler kalıcı bir nitelik kazanır. Bu da çocuğun fizik ve zihinsel gelişmesini ciddi bir biçimde aksatır. Bu çocuklar düzgün ve uygun bir beslenme rejimine tabi tutuldukları halde yaşıtlarına göre zeka açısından daha geri kalırlar.

Öğrenme Bozuklukları

Dinleme, konuşma , okuyup yazma, muhakemede bulunma ve matematik işlemleri yapma yeteneklerinin elde edilmesi ve kullanılmasında önemli zorluklarla beliren bir bozukluktur Toplumda ortalama olarak, % 2-10 arasında görülmekte olup, okul çağındakilerde % 4 oranında görülmektedir. Erkek çocuklarda kızlara göre 3-4 kat daha sık gözlenmektedir. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte beynin sol yarım küresindeki bazı anormallikler ve beyin ön lobundaki konuşma merkezlerindeki sorunlarla ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca başka bir görüşe göre bebeğin anne karnında kanındaki testesteron düzeyi bozukluğu ile ilişkili olabileceği bildirilmektedir. Okuma bozukluklarında 15. kromozomdaki sorunların bu durumdan sorumlu olabileceği de bir başka hipotezdir.Tedavide önemli olan çocuğun durumunu anlayabilmek ve bu duruma uyum sağlayabilmektir. Ailenin eğitimi ön planda gelir. Çocuğa yönelik olarak sosyal beceri kazandırma, destekleyici terapi ve gereğinde ilaç tedavisi uygun bir yaklaşımdır.





İlgili Sağlık Konuları

İlgili Haberler