Klinik Psikolog Hande Işın teknoloji ile yüz yüze iletişimin azaldığını bunun da ilişkilerde olumsuz etkileri olduğunu belirtti. Işın, iletişimde karşı tarafı dinlemenin en önemli noktalardan biri olduğunun altını çizerek şunları söyledi: "Taraflar birbirlerine eşit şekilde kendilerini ifade etmek için zaman ve zemin bulabiliyorlarsa, iletişimde doğru gidiş olduğunu varsayabiliriz. Elbette doğru bir iletişim kurulabilmesi için denge tek başına yeterli değildir.
İletişimde seçilen ifadeler "ben dili" ile bireysel his ve düşüncelerin aktarılması şeklinde ilerliyorsa bu iletişimin sağlıklı ilerlediğinin çok daha önemli bir göstergesidir. İletişim denildiğinde akla konuşmak ve yazmak gibi iletişimin aktif tarafı gelmektedir. Ancak karşı tarafı dinlemek de iletişimin son derece önemli bir parçasıdır. Kısacası doğru iletişim 'ben dili' ile kendini açık bir şekilde ifade edebilmek ve ifade sırası partnere geldiğinde onu empatik şekilde dinleyebilmek ile ilerleyen bir döngü içerisinde gerçekleşir."
Teknolojinin ilerlemesiyle iletişimin niteliğinin ve niceliğinin değiştiğini belirten Işın, "Artık akıllı telefon ve sosyal medya kullanan herkes her yerde istediği zaman istediği kişiyle istediği seviyede rahatlıkla iletişim kurabiliyor. Bu durum teknolojinin avantajı olsa da çiftlerin iletişim dinamikleri açısından bazı dezavantajlar oluşturuyor. Kanalların çeşitliliği sebebi ile, birebir partnerle olan iletişim dışındaki iletişimler, partner tarafından her an ulaşılabilir olduğundan çiftler ayrıyken yaşanan olaylar ile ilgili üzerine konuşma ihtiyacı ortadan kalkabiliyor veya aşırı şiddetlenebiliyor.
Ayrıca teknoloji partnere ulaşımı da her an mümkün kılıyor, bu da iletişimin çoğunluğunun yüz yüze gerçekleşmesini engelleyen bir etken. Aynı ev içerisinde ayrı odalardan cep telefonu mesajlarıyla iletişim kuran çiftleri biliyoruz. Elbette bu işin aşırı boyutu. Fakat bir tartışma sırasında ya da sonrasında aramalar ya da mesajlar ile partneri iletişime zorlayarak tartışma devam ettirilmek istenebiliyor, önemli konunun mesafeliyken konuşulması hatta yazılı olarak tartışılması konuyu zor çözümlenebilir bir duruma getiriyor ve sürecin daha yıpratıcı olmasına neden oluyor."
"İNSANLAR ÖFKE İLE KARŞI TARAFI KIRABİLİYOR"
Önceki yıllarda insanların birbirleriyle iletişim kurmadan önce düşünecek zamanlarının olduğunu belirten Işın, bunun nasıl değiştiğini ise şöyle ifade etti: "İletişim kurmanın bu kadar hızlı ve kolay olmadığı dönemlerde kişilerin karşı tarafa ne söyleyeceğini düşünebilecek zamanları vardı ve kişiler genelde bu zamanı ihtiyaçları kadarıyla kullandıktan sonra iletişimi başlatırlar veya devam ettirirlerdi. Günümüzde ise durum ne yazık ki böyle değil ve kişiler öfke gibi yıkıcı duygulara kapılıp daha hızlı bir şekilde karşısındaki kişiyi kırabiliyorlar. Çiftler önemli konuları muhakkak yüz yüze konuşmalı ve eğer kavga ettilerse birbirlerine zaman vererek konuyu dinlendirmeli, konuyu yeniden değerlendirmeli, aynı şeyi yapması için partnerlerine de zaman tanımalıdır.
İletişim sorunlarının büyümesinin bir diğer nedeni ise insanların gitgide bireyselleşmesi ve teknolojinin hızlanması ile de birlikte insanların birbirlerine tahammülünün azalmasıdır. Bu da iletişimde öfke ifadelerini ve yıkıcı davranışları körüklemektedir. Kişiler partnerlerinden psikolojik şiddet görüyorsa, sürekli aynı konuda tartışılıyorsa ve sorunlarını çözemiyorlarsa vakit kaybetmeden bir uzmandan destek almalarını tavsiye ediyorum. Çünkü yaptığımız çift çalışmalarının temel amaçlarından biri de temel iletişim sıkıntılarını çözümlemek ve çiftleri kendi dinamiklerine göre etkili iletişim kurabilmeleri için stratejiler geliştirmesine yardımcı olmaktır."
"KONUŞAMAYAN ÇİFTLERİN SAĞLIKLI BİR İLİŞKİ YAŞAMALARI MÜMKÜN DEĞİL"
İletişim problemlerinin temel nedeninin çiftlerden birinin veya ikisinin kendini ifade etmeye dinlemekten daha fazla odaklanması olduğunu belirten Işın, "İletişim problemlerinin temel nedeni çiftlerden birinin ya da ikisinin birden kendisini ifade etmeye karşı tarafı dinlemekten daha fazla odaklanması oluşturmaktadır. Çiftlerden biri kendisini tam ifade edemeden, diğerinin partnerinin söylediği bir söze cevap verme dürtüsü ile söz kesmesi, sarf edilen cümlelerin genel anlamından ziyade kullanılan bazı kelimelere takılmak, yanlış anlaşılmaları şiddetlendirdiği gibi ana konunun dağılarak hiç gündemde olmayan noktalara kadar gitmesine sebep olabilmektedir.
Tartışmalarda bunun gibi durumların yaşanması, tartışmaların çiftler için "tahammül zorlayan zamanlar" olarak tanımlanmasına neden olmaktadır. Bu oldukça problematik bir durumdur, çünkü zamanla çift ortaklaşa çözmeleri gereken bir problemle karşılaştıklarında veya partnerlerden biri ilişki içerisinde bir problem yaşadığında konuşmak yerine, kendini geri çekme veya problemi yaşadığı alandaki sorumluluklarını ihmal etme gibi pasif yöntemler ile kendini dolaylı olarak ifade etmeyi tercih etmeye başlayabilir. Bu da esas manada bir iletişim kopukluğuna sebep olur. Unutulmamalıdır ki, davranış iletişimin bir parçası olmakla birlikte, konuşamayan çiftlerin sağlıklı bir ilişki yaşamaları da mümkün değildir."
"YIKICI ELEŞTİRİ VE SUÇLAMA EN ZEDELEYİCİ HATADIR"
Yıkıcı eleştiri ve suçlamanın da ikili ilişkileri zedelediğini belirten Işın sözlerine şöyle devam etti: "Özellikle yıkıcı eleştiri ve suçlama ikili ilişkilerdeki en zedeleyici iletişim hatalarındandır. 'Sen bu konu ile ilgili benim lafımı dinlemedin' gibi 'sen dili' olarak adlandırdığımız ifadelerle partnere yaptığı veya yapmadığı şeyler hakkında yıkıcı eleştirilerde bulunmak ve 'bütün bunlar senin yüzünden oldu' gibi partneri suçlamak yapılabilecek en büyük hatalardır. Partnerimizi hiçbir zaman suçlamamamız gerekir, fakat elbette yer yer eleştiriyor olabiliriz. Bu noktada, eleştirinin ne derece genelleyici olduğuna bakmak gerekiyor.
Yıkıcı eleştiriler genelde çok genelleyici içeriğe sahip olurlar, "Sen her zaman bu şekilde düşüncesiz davranıyorsun." Unutulmamalı ki, bütün genellemeler içinde hata barındırır, örneğin kimse "istisnasız her zaman" düşüncesiz değildir. Bu nedenle bu gibi ifadeler partneri incitir, ilişki ve iletişime zarar verir. Bütün tartışmaların nedeni doğru iletişim kuramamak değildir. Tartışma denildiğinde akıllara "kavga etmek" geliyor, halbuki tartışmak tarafların kendi görüşlerini savundukları bir tür fikir alışverişi ortamıdır. Çiftler yer yer, kişisel istek ve ihtiyaçları birbirleri ile ters düştüğünde tartışabilirler.
Bu son derece normal ve hatta genel olarak eşler arasındaki bağı kuvvetlendireceğinden sağlıklı bulduğumuz bir durumdur. Tartışmaları olumsuz yönde besleyen önemli faktörlerden biri, eşlerin tartışma ile ilgili neye odaklı olduğudur: Çözüme mi odaklanılıyor, yoksa duruma mı? Tartışmaları çözüme ulaştırmaya odaklanıldığında tartışmalar daha kısa sürer ve daha az yıpratıcı olur. Durum odağı olan çiftlerin tartışmalarında ise eşler bireysel istek ve taleplerine tutunurlar. Bu da ortak bir noktada anlaşmayızorlaştırır. Bir tartışma gündeme geldiğinde, çiftlere tartışmayı bu gözle değerlendirerek takip etmelerini ve aktif bir şekilde yönetmelerini tavsiye ediyorum."
"İLİŞKİLERDE HATALI DEĞERLENDİRMELER YAPILMAMALIDIR"
Birbirlerini dinlemeye vakit ayıran çiftlerde iletişim koptuğunda bunu anlamalarının kolay olduğunu ancak diğer çiftlerde bunun manipülasyon olarak değerlendirilebildiğini belirten Işın sözlerini şöyle noktaladı: "Birbirlerini dinlemeye vakit ayıran çiftler için iletişim kopukluğunun oluştuğunu anlamaları zor değildir. Fakat bazen çiftler yaşanan durumun bir iletişim kopukluğundan ziyade bir manipülasyon veya gizli bir niyetin varlığı olarak algılamaktadır. Burada problem yaratan düşünce "beni anlamamış olmasına ihtimal yok" gibi hatalı bir değerlendirilmedir. Fakat şunu bilmeliyiz ki, bizler zihnimizden hızlıca geçen bir çok şeyi bırakın karşı tarafa tamamen aktarabilmeyi, bazen tamamını fark edemiyoruz bile. Bu nedenle, sonuç odağını korumak eşlere iletişim kopukluğunun yaşandığını fark etmelerine destek olur.
Duygusal manipülasyon ya da farklı taktikler uygulanması, bu taktikleri uygulayan partnerin karşı taraftan istediğini geçici olarak elde etmesini sağlayacaktır. Fakat bir ilişki devam ettirilmek isteniyorsa bireysel istek ve ihtiyaçlar ilişkinin sağlığının devamından sonra gelen bir önceliktir. Bu nedenle istek veya ihtiyaçlar çeşitli yıkıcı yollarla değil, yapıcı ve mümkün mertebe dürüst ve açık iletişim kurularak aktarılmalıdır. Bu, partnerin bu istekleri daha açık ve yaklaşımcı bir şekilde değerlendirmesine yardımcı olacaktır."