Tamgün Yasası ve Sonrası

Prof. Dr. A. Özdemir Aktan Herkese Sağlık Dergisi'nde hekimlerin çalışmak istediği şartlar hakkındaki görüşlerini bildirdi.

Sağlık; ister istemez, hepimizin hayatının tüm bölümlerinde önemli ve akılda tutulması gereken bir unsur. Kişisel ve toplumsal zeminde bu kadar önemli bir konunun siyasetçilerin gündeminde olmaması da elbette düşünülemez. Ayrıca sağlık sektörünün dünyada enerji ve silah sektöründen sonra üçüncü büyük sektör olması, konunun ekonomik yönden de önemini ortaya koymuyor mu? Bu nedenle de sağlık sistemimizle ilgili yasalar da toplumun ilgisini çekiyor ve tartışmalara yol açabiliyor. İşte o yasalardan biri de “Tamgün Yasası” olarak adlandırılan düzenleme…

Yasa, şu anda en güncel tartışma konusu diyebiliriz. Tamgün fikri toplumun kulağına hoş geliyor. Hocaların bütün gün hastanede oturarak hastalara bakacağı fikri toplumu heyecanlandırıyor; ancak bu işi yapacak “hocaların” kaç kişi olduğu, ne zorluklarla yetiştikleri ve o pozisyona ulaşmak için nasıl bir süzgeçten geçtikleri unutuluyor. Ayrıca bu yasayı “Sağlıkta Dönüşüm” adıyla son beş yılda uygulanmaya çalışılan sistemden de ayrı düşünmek yanlış olacaktır. Sağlıkta Dönüşüm, devletin sağlık hizmetinden çekilmesi, bütçeden bu alana para ayrılmaması; özetle sağlığın özelleştirilmesi anlamını taşıyor aslında. Bu sistemde tüm sağlık hizmetlerinin ödenen primlerle oluşacak Genel Sağlık Sigortası havuzundan karşılanması planlanıyor. Elbette bu hizmetin, sadece primini ödeyebilenlere -havuzdaki paranın yettiği oranda- verileceği çok açık. Devlet, sağlığa hiç para ayırmayacağı gibi yasalaşmayı bekleyen “Kamu Hastane Birlikleri Yasası” ile devlet hastanelerinin de özelleştirilmesinin önü açılıyor. Bu dönüşüm tamamlandığında, sağlığa erişim zorlaşacağı gibi toplumda herkes sağlık için cebinden daha fazla para ödeyecek.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), 1978 yılında çıkarılan Tamgün Yasası’nı desteklemiş ve o günden beri de ilke olarak tamgün çalışmayı savunmuştur. Tamgün çalışan hekimlerin hizmet yanında eğitim ve araştırmaya yeterli zaman ayırabilmeleri için emekliliğe yansıyacak sabit bir gelirlerinin olması, TTB’nin olmazsa olmazlarının başında geliyor. Şu anda emekli olan bir uzman hekimin emekli maaşı 1.000 TL civarındadır. Buna karşılık şimdi çıkartılmaya çalışılan yasa, üniversitelere de Sağlık Bakanlığı Hastaneleri’nde olduğu gibi performans sistemini -yani parça başı işe karşı para sistemini- getirmekte ve hocalardan eğer para kazanmak istiyorlarsa, bütün gün hasta bakmaları ve ameliyat yapmaları istenmektedir. Bu sistemde ödeme yapacak tek kuruluş Sosyal Güvenlik Kurumu’dur ve kurum bütçesinin sağlık giderlerini karşılamaya yetmediği durumlarda açığı kapatmak için sağlık hizmeti alanların daha fazla katkıda bulunması gereği ortaya çıkıyor.

Özetle; hekimlerin kazancıyla ilgili önemli bir belirsizlik var ve performans sistemiyle kazanılan para emekliliğe yansımamakta. Bu arada tıp fakültelerinin esas görevlerinin eğitim ve araştırma olduğu, hizmetin en sonda geldiği unutulmuş görünüyor. Tamgün Yasası bu haliyle eğitim ve araştırma yapanı cezalandırıyor ve tıp fakültelerini artan öğrenci yüküyle birlikte saygın bir eğitim kurumu olma özelliğinden tümüyle uzaklaştırıyor. 2006 yılında Türkiye’de tıp fakültelerine 4.500 öğrenci alınırken, bu sayı 2009’da 7.500 olmuş ve 2013’te bu rakamın 13 bin 500’e ulaşması hedefleniyor. Halen mevcut sayıyla eğitim sorunları yaşanırken sayı iki katına çıktığında eğitimin ve mezun olan hekimlerin yeterliliği elbette tartışmalı olacaktır. Yapılan uygulama kalitesiz bir hekim enflasyonu yaratmaktan öteye gitmeyecektir.

Tamgün Yasası, hekimleri özel sektörde veya kamuda hapsediyor ve sendika, toplu sözleşme ya da grev gibi demokratik hakları olmayan hekimleri çaresiz bırakıyor. Bu sisteme bir de kalitesiz hekim enflasyonu eklendiğinde özel sektöre düşük ücretle hizmet verebilecek, seçenekleri olmayan bir sağlık işgücü ortaya çıkacaktır. Bu gidişte görüldüğü gibi kalite hiç söz konusu olmamakta. Ayrıca bu gelişmelerde bir toplum yararı da söz konusu değil. Taslak yasada bir diğer sorun ise hekimler dışındaki sağlık personelinin neredeyse yok sayılmış olmasıdır.

Sağlıktaki popülist uygulamalar kısa dönemde halkın beğenisini toplayıp, oy olarak siyasetçilere geri dönebilir. Ancak siyasi iktidarlar sağlığı bir insan hakkı olacak şekilde planlamak ve uygulamakla yükümlüdürler. İyi bir sağlık hizmeti, hekim ve hastalar arasında sevgi, saygı ve güvene bağlı bir ilişki yanında, iyi işleyen bir sağlık sistemini gerektirir. Sağlığın ticarileşmesi bu ilişkinin temellerini sarsıyor. Hekimler; gelecek endişesi olmadan, uygun koşullarda, insani bir gelirle hastalarına hizmet vermek istiyorlar.

Herkese Sağlık Dergisi

İlgili Sağlık Konuları

İlgili Haberler