Skolyoz hastalığında ilk çarenin ameliyat olmadığını belirten Sportomed Skolyoz ve Omurga Kliniği Kurucusu Fizyoterapist Serpil Şakir Kanıgür, skolyoz tedavisine bütüncül yaklaşımların olması gerektiğini belirtirken Uzm. Psikolog Duygu Kuzu ise skolyozlu çocukların psikolojisinin önemine değindi.
Fizyoterapist Serpil Şakir Kanıgür, "Skolyoz tedavilerinde ilk çare ameliyat değil, öncelikle skolyoz tedavi basamaklarını bilmek önemli. 20 dereceye kadar olan eğriliklerde 3D skolyoz egzersizleri, 20—25 derecenin üzerindeki eğriliklerde kişinin kemik yaşı değerlendirilerek korse ve 3D egzersizler ile tedavi olunabilirken 45 derece üzerindeki eğriliklerde diğer cerrahi kriterlerde göz önüne alınarak ameliyat kararı düşünülmelidir. Tedavi basamaklarına karar verilirken tek kriter cobb açısı değildir. Kişinin yaşı, kemik gelişimi, postural durumu, skolyozun çeşidi ve diğer risk faktörleri göz önüne alınarak kişi için en uygun tedavinin en doğru zamanda uygulanması önemlidir.
Skolyoz tedavilerine bütüncül yaklaşmak gerekir. Doktor, fizyoterapist, ortez teknikeri ve psikoloğunda katılımını gerektiren bir tedavi planı olmalıdır. Bu doğrultuda fizik tedavi uygulamalarında kişiye özel olarak bir tedavi planlanması en doğru olanıdır. Fizik tedavi uygulamaları her yaş grubunda, cerrahi öncesi veya sonrası, kişiye özel olarak planlanır.Bu doğrultuda tedavinin amacı, hedefi ve tedaviden beklentiler belirlenir." dedi.
AMELİYAT DÜŞÜNCESİ AİLELERİ VE ÇOCUKLARI KORKUTUYOR
Ameliyat endişesinin aileleri korkuttuğunu belirten Fizyoterapist Serpil Şakir Kanıgür, sözlerine şöyle devam etti; "Öncelikle ameliyat fikri hem aileyi hemde çocuğu tabiki endişelendiriyor ve korkutuyor. Teşhis edilen skolyozlu her bireye hemen ameliyat önerisinde bulunulmuyor. Aileleri korkutan nokta, teşhis sonrası gözlem süresi.
Cerrahi için uygun olmayan büyüme çağındaki skolyozlu kişilerin bu gözlem sürecini 3D egzersiz veya korse kullanarak geçirmesi önemli. Bu konuda aileleri doğru yönlendirmek sağlık profesyonellerinin görevi. Skolyoz bir sağlık sorunu, bunun bilincinde olan kişilerde tedavi süreci için konusunda uzman sağlık kuruluşlarına, yönlendirmeler veya araştırmaları sonrası ulaşıyorlar.
Skolyoz kız çocuklarında sıklıkla olmakla birlikte son yıllarda erkeklerde de sıklıkla görülmektedir. Öncelikle bizler skolyozu bir hastalık değil de postural farklılık olarak değerlendiriyoruz. Aileler tabiki ilk fark ettiklerinde ne olduğunu bilmedikleri bir durumla karşılaşmanın endişesini yaşıyorlar. Özellikle skolyoz nedir, kaç çeşittir, nasıl ilerler, tedavi aşamaları nelerdir gibi sorular konusunda yeterince bilgilendirilmeyen aileler internet üzerinde yaptıkları araştırmalarda pek çok bilgi kirliliği ile daha da çok endişelenmeye başlıyorlar. Ailelerin bilmesi gereken skolyoz da erken teşhis çok önemli, doğru zaman da doğru tedavi aşamaları ile sağlıklı bir omurgaya sahip olmak mümkün.
Tedavi sürecinde öncelikle skolyoz nedir, bedenlerinde nasıl bir değişiklik oluşturmuş, bunu nasıl düzeltebilirler ve günlük hayatlarında nelere dikkat etmek gerektiğini öğreniyorlar. 3D egzersiz öncesi ve sonrası postürlerindeki düzelmeyi farketmeleri tedaviye olan inançlarını artırıyor, bununla baş edebileceklerinin farkediyorlar." dedi.
VÜCUTLARININ GÖRÜNTÜSÜ ÇOCUKLARDA KAYGI YARATIYOR
Kız çocuklarında sıklıkla görülen skolyoz hastalığının özellikle aileler ve çocuklarda önemli etkiler bıraktığını anlatan Uzm. Psikolog Duygu Kuzu ise;
"Hastalık teşhisi ilk konulduğu andan itibaren ailelerde korku ve bir takım kaygılar yaratmaktadır. Hastalığın belirsiz ve kronik olması, ameliyata gerek olup olmayacağı ve egzersiz tedavisinin etkinliği aileleri teşhis koyulduktan sonra ilk meşgul eden soruların başında gelmektedir. Öte yandan teşhis konulan çocukların ise kaygısı daha çok bedenlerinin görünüşü ile ilgili olmaktadır. Eğriliğin derecesi ve dışarıdan belirgin olması bu kaygıları arttırıcı olmaktadır.
Egzersiz tedavisinin yanında korse kullanımı giyim konusunda kısıtlamalar getirdiği gibi, dışarıdan arkadaşları tarafından anlaşılacak olması skolyozlu bireylerin tedavilerinin bu kısmını sıklıkla red etmesine sebebiyet vermektedir. Teşhis yaşı da bu yaşanan sıkıntılarla bağlantılı olup ergenlik dönemine ne kadar yakın teşhis alır ve tedaviye başlanırsa o kadar kabul edilmesi de güçleşmektedir. Hasta hastalığı ve beraberindeki tedavileri red edebilmektedir.
ÇOCUKLARDAN ÖNCE AİLELERDE KAYGI OLUYOR
Teşhis yaşı ne kadar erken olursa aileler ve çocuklar bir o kadar hastalığa uyum sağlayıp bununla yaşamasını öğreniyor ve ergenlik döneminin bedenlerinde ve psikolojilerinde meydana getirdiği değişimleri daha sağlıklı ele alabiliyorlar.
Teşhis sonrasında ise ailelere düşen en önemli görev çocuklarına bunun kontrol edilebilir ve uyum sağlanabilir bir hastalık olduğunu açıklamaktır. Aileler de kendileri ne kadar buna inanırsa çocuklarına da bir o kadar destek olabilirler. Skolyozlu ailelerde en sık gözlemlediğimiz çocuklardan önce kendilerinin kaygıları oluyor. Hastalığın ne kadar kontrol edilebilir olduğunu kabul ederlerse o kadar çocuklarına destek olabilirler ve onlar da böylece kaygılarından bir nebze uzaklaşabilirler.
AMELİYAT MI YOKSA FİZİK TEDAVİ Mİ DAHA ZORLU BİR SÜREÇ?
Tüm bu belirtilen durumlar hem fizik tedavi sürecinde hem de ameliyat öncesi ve sonrasında hastaları ve aileleri zorlamaktadır. Fizik tedavi ameliyattan kaçınmanın tek yolu gibi görülürken bir o kadar da zor ve disiplin gerektiren bir süreçtir. Çocuk hem motive olup egzersizlerine katılmalı hem de evde ve günlük yaşamında bunları yaşam sitili haline getirmelidir. Teşhis sonrasında başlayan bu ani yaşam sitilindeki değişimler çoğu zaman öfke ve tedavi reddini beraberinde getirmektedir. Çocuk hem egzersizlere gelmek konusunda tepkili olabilirken hem de egzersizlerini ve korse tedavisini günlük yaşamının bir parçası haline getirmekte direnç gösterebilmektedir. Bu noktada ailelerin ve fizik terapistlerin yaklaşımı oldukça belirleyicidir. Egzersizlere katılımda baskıcı ve zorlayıcı bir tavırdan ziyade destekleyici ve eşlik edici olmak önemlidir. Ameliyat noktasında ise ameliyatın bedende yaratacağı kısıtlılıklar ve onu bekleyen tüm zorluklar çocukla önceden konuşulmalıdır. Ailenin kaygıları çocukların kaygı ve korkularının önüne geçmemeli ve yok sayılmamalıdır.
Tüm bu belirtilen noktalarda psikolojik desteğin önemi büyüktür. Teşhisi ilk aldıkları andan itibaren yaşanan öfke, kaygı ve suçlamalar psikolog eşliğinde aile ve çocuk ile çalışılması tedaviye uyumu ve hastalık kabulünü kolaylaştırmaktadır. Zihinsel olarak durum ne kadar kontrol edilebilir hale getirilirse hastaların bedensel kontrolleri de bir o kadar artmakta ve bu fizik tedavi sürecine olumlu yansımaktadır. Çocuklarda tedavi motivasyonunu arttırıcı çalışmalar fizik tedaviye katkıda bulunurken bedenlerini kabul ile ilgili çalışmalar da kendilerinde oluşabilecek öz güven eksikliklerinin önüne geçmek konusunda yardımcı olur." dedi.