Dr. Atalay, boyun fıtığını “Boyun omurlarının arasında bulunan kıkırdak yapının çeşitli nedenlerden dolayı omurilik kanalına doğru fıtıklaşıp sinirleri sıkıştırması” şeklinde tanımlayarak boyun fıtığının nasıl oluştuğunu şöyle anlatıyor:
“Boyun fıtığı boyun omurlarının arasındaki kıkırdakların yıpranarak omuriliğe ya da sinirlere baskı yapması nedeniyle oluşur. Boynumuzda 7 tane omur ve bu omurlar arasında disk dediğimiz kıkırdak yapılar vardır.
Diskler iki kemik arasında süspansiyon görevi yapıyorlar. Bu yapılar genellikle 35–40 yaşlarından sonra yıpranmaya başlıyor. Yaşlandıkça elastiki özelliklerini kaybediyorlar ve dolayısı ile hareket kaybı ve ağrılara neden oluyorlar.
Bu disklerin içinde bir çekirdekçik var aynı arabalardaki amortisör gibi. Bazen ters bir hareket sonrasında veya aşırı yüklenme neticesinde, bunlar yırtılıyorlar. Yırtıldıkları noktada omurilik ve sinir var. Sinir kollara gittiği için kolların duyusunu alıyor. Dolayısı ile bu sinirde bir fonksiyon bozukluğu oluyor. O yüzden hasta ‘çok şiddetli ağrım var; hem boynum ağrıyor, hem de boynumun ağrısı koluma vuruyor’ şeklinde şikayetlerde bulunuyor. Omurilik baskısı varsa veya ileri seviyedeyse kol ve bacaklarda felç durumuna kadar bile gidebiliyor” diyor.
Dr. Atalay “Akut boyun fıtıkları nispeten daha genç olan hastalarda görülüyor. Bunların özelliği şikayetlerin aniden yapılan bir hareket ya da yüklenme sonrasında ortaya çıkması. Çok şiddetli adeta ağlatan boyun ve kol ağrıları oluyor. Hatta akut disklerde ileri seviyede sinir ve omurilik sıkışması oluşabiliyor ve hasta ameliyat ile tedavi olmazsa felç oluşabiliyor. Bu felçler ise kalıcı olabiliyor.
Diğer sık görülen ve halk arasında kireçlenme denilen bizim ise spondiloz olarak adlandırdığımız durum ise nispeten daha ileri yaşlarda ortaya çıkıyor. Genellikle yaşlanmanın bir süreci olan spondiloz, vücudumuzdaki kıkırdak ve disk gibi dokuların su kaybetmesi ve yıpranması ile ortaya çıkıyor ve yıpranan kemikler ve kıkırdaklar deforme oluyor. Deforme olup kireçlenen yapılar yine omurilik ve sinirlerde sıkışma yapıyor.
Omurilik kanalında daralma oluşabiliyor. Bu hastalığın ileri seviyelerinde yürüme bozukluğu, ellerde beceriksizlik, uyuşma, kuvvetsizlik, denge kaybı, ısı ya da soğuğu hissetmeme, ayağını koyduğu yeri hissetmeme buna bağlı olarak düşmeler ve sık kaza geçirme gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Bazı meslek gruplarında özellikle müzisyen, cerrah, el sanatlarıyla uğraşanlarda ve özellikle elini kullanarak çalışan çoğu meslek grubunda insanlar işini yapamaz hale gelebiliyor.”
Boyun fıtıkları konusunun çok geniş bir yelpazede olduğunu belirten Dr. Atalay, “Omurilik üzerinde sıkışma yaratan durumlar çok tehlikeli. Fıtığın sıkıştırmasına bağlı boyun bölgesinde omurilik zedelenmesi olabilir. Böyle bir durumda kişinin kollarının yanında yürümesi de etkilenir. Neticede bu durumlarda mutlaka ameliyat gerekir.” diyor.
Ameliyattaki amacın omurilik üzerindeki yıpranmayı gidermek, sıkışmayı ortadan kaldırmak olduğunu söyleyen Dr. Atalay, “Boyun fıtığı ameliyatlarını çok hassas mikrocerrahi yöntemlerle yapıyoruz. Bazı durumlarda saatlerce mikroskop altında 1 mmlik bir alanda çalışıyoruz. Bazen omuriliğe yapışan ve sinir dokusunu kopma noktasına getiren durumlar olabiliyor. Böyle durumlarda çok dikkatli çalışmak ve hastanın ameliyatını iyi planlamak gerekiyor. Hastalar genellikle ağır seviyede olmayan bir boyun fıtığı ameliyatı için sadece bir gün hastanede yatıyor ve hemen ameliyat sonrasında ağrıları da geçiyor. Koldaki kuvvetsizlik ise erken dönemde düzeliyor. Hasta ameliyat sonrasında yürüyebiliyor.”
Bu bölgedeki ameliyatların iyi planlanıp dikkatli yapıldığı takdirde çok riskli olmadığını belirten Dr. Atalay, istenmeyen durumların ve komplikasyonların olma riskinin hastalara iyi açıklanması gerektiğini ancak toplumumuzda kulaktan dolma yetersiz ve yanlış bilgilendirme nedeniyle çoğu hastada tedavinin geciktiğini ve hastaların bu nedenle zarar görebildiğini belirtiyor.