Sektörün büyüme potansiyelinin yüksek olduğunu belirten İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) öğretim üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, Ar-Ge'ye yapılacak yatırımlarla sadece muadil ilaçlarda değil jenerik alanda da gücün artırılabileceğini söyledi.
Araştırma şirketi KPMG tarafından hazırlanan 'İlaç Sektörel Bakış 2019 Raporu'na göre, 2018'de dünya genelinde ilaç sanayine yönelik harcamalar, 1 trilyon 200 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu rakamın 2019'da yüzde 5 artışla 1,3 trilyon dolara, gelecek 5 yılda ise 1,5 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Raporda, ayrıca 'ilaçta gelişen pazarlar' olarak tanımlanan Türkiye, Mısır ve Pakistan'da ise gelecek 5 yılda sektörün büyümesinin güçlü olacağı tahmin ediliyor. Geçmiş yıllarda satılan kutu sayısındaki artış, ihracat artışı, piyasaya giren yeni ürün trendlerinin 2019'da devam edeceği tahmini ve SGK geri ödeme listesi iskontolarında artış olmayacağı varsayımıyla bu yıl da sektörün yüzde 32- 35 oranında büyüyeceği, dolayısıyla 41 milyar lira seviyesine ulaşacağı öngörülüyor.
'İKİNCİ OYUNCU ÇİN'
İlaç sektörünün dünyada ileri teknoloji gerektiren alan olduğu için sürekli gelişme potansiyelini içinde barındırdığını kaydeden İKÜ İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, "1,2 trilyon dolarlık pazarın yüzde 64'ü Kuzey Amerika ülkelerine ait. Dünyadaki toplam pazarın yarısı da Amerika Birleşik Devletleri'ne ait. Burada ikinci oyuncu ise Çin. Orada da gerçekten güçlenen bir piyasa var. Çin'in, özellikle Hindistan ile birlikte öne çıkan ülkeler olduklarını görüyoruz" diye konuştu.
Türkiye'nin ilaç sektöründe büyüme potansiyelinin yüksek olduğunu belirterek, bu büyümenin arkasındaki temel nedenleri anlatan Prof. Dr. Alçın, "Bölgemizde ise Türkiye, ilaç sanayisi konusunda hem ciddi deneyime hem de önemli potansiyele sahip. Sağlık turizmi alanındaki gelişmeler, Türkiye'yi çekim merkezi haline getiriyor. Antibiyotik tüketiminin maalesef en yüksek olduğu ülkeyiz. Antibiyotik kullanımı bir örnek, bizde ilaç tüketiminin ne kadar çok olduğunu gösteriyor. Bu da bir potansiyel yaratıyor. Diğer tarafta özellikle 2010 yılı sonrasında göçmenlerin sağlık harcamaları da oldu. Bu gelişme, ilaç tüketimini de artırdı Türkiye'de. Öte yandan da bir bilinçlenme var tabi" dedi.
'YERLİ İLAÇ ÜRETİMİ ARTTI'
"Ağustos ayındaki döviz şoku sonrası ilaç alımında azalış oldu" diyen Prof. Dr. Alçın, "Bu durum, yerli imalat sektörünü olumlu etkiledi. Yerli ilaç üretimi arttı. Öte yandan fiyatlardaki artış ve tüketimin fazlalaşması ilaç sektörünü genişletti; ama bunu kalıcı hale getirebilmenin yolu, yurt içinde Ar-Ge'ye daha fazla yatırım yapmak ve jenerik nitelikteki ilaçların sayısını ulusal olarak artırabilmek. Böylelikle sadece muadil ilaçlarda değil jenerik alanda da Türkiye'nin gücünü artırabiliriz" diye konuştu.
'AR-GE MERKEZLERİNİN KURULMASI GEREK'
Türkiye'de 2010 yılında 2 Ar-Ge merkezi varken, şu anda bu sayının 34'e yükseldiğini kaydeden Alçın, "Açılan merkezlerin sayısı arttı fakat çok yol var. Türkiye açısından baktığımızda ilaç sektörünün gelişimi için özellikle üniversite, sanayi ve kamu iş birliği çok büyük öneme sahip. İlaç sektöründe 40 bin kişi istihdam ediliyor ve diğer sektörlere nazaran bunların içerisinde çalışanların eğitim düzeyi oldukça yüksek. Bunların Ar-Ge potansiyeli var; fakat bunların doğru biçimde kanalize edilebilmesi için üniversitelerle ortak Ar-Ge merkezlerinin kurulması gerekiyor. Çünkü dünyada trend, kimyasal nitelikli ilaçlardan biyoteknolojik ilaçlara dönmüş durumda. Dolayısıyla biyoteknolojik ilaçların geliştirilebilmesi için de çok ciddi bilimsel çalışmaların yapılması gerekiyor. Bu, tek başına bir firmanın kurtarabileceği bir süreç değil" dedi.
"Sektörün gelişimini bilinçli organize etmemiz gerekiyor" diyen Prof. Dr. Alçın, dünyanın ikinci büyük ilaç üreticisi olan Çin'i örnek göstererek, şunları kaydetti:
"Çin'de kamunun Ar-Ge destekleri çok ciddi. Bir diğer önemli ülke Hindistan'da da start-up destekleri var. Yani oluşturulan bu üniversite- sanayi- kamu iş birliği içinde üniversitelerde gençlerin biyoteknoloji alanında yaptıkları buluşlar fonlanıyor. Bizde de bu tür yöntemlerin geliştirilmesi, sektördeki şeffaflığın artırılması ciddi anlamda sektörün rekabet avantajının artmasını sağlayacak."