Virüs genellikle karaciğerde ve kanda bulunur. Esas bulaşma yolu kandan-kanadır. örneğin, iki kişi aynı iğneyi kullanırlarsa bulaşma olabilir. Bunun en yaygın şekli uyuşturucu kullanımıdır. Diğer bir bulaşma yolu kan naklidir.
Bir kişiye, Hepatit C virüsü taşıyan bir kişinin kanının verilmesi gibi. Günümüzde yapılan testler ile bu artık hemen hemen imkansız gibidir. Ancak, 1990 öncesi hastalık bilinmediğinden, ve tarama testleri bulunmadığından, bu dönemde yapılan kan nakilleri risk taşıyabilir. Virüs tükürük, idrar, semen gibi vücut sıvılarında bulunmaz. Bu nedenle cinsel ilişki sırasında bulaşma nadirdir.
Vücut sıvılarında virüs olması için bu sıvılara bir şekilde kan bulaşması gerekir (örneğin: diş etinde kanama...). Virüs adet kanında bulunur. Bu dönemde bulunulan cinsel ilişki bulaşma açısından riskli olabilir (kanın açık bir yaraya bulaşması ile) Aynı iğne kullanılarak yapılan aşılar, dövme v.s. gibi işlemler bulaştırıcı olabilir. Aynı tıraş bıçağı ve diş fırçasını kullanmak, bunların kan ile temas etmesi olasılığı nedeni ile bulaştırıcı olabilir.
Hepatit C nispeten yeni bir hastalıktır ve bu nedenle hastalığın gidişi hakkında bilgiler çok kesin değildir. Ancak, hastalığın vakaların çoğunda yıllar içinde ortaya çıktığı ve kalıcı olduğu yönündedir.
Hastaların %80 i virüsten bir daha kurtulamaz. Yıllar içinde, virüsün karaciğerde yarattığı olaylara bağlı olarak bir tür yapısal değişiklikler olur. Biz buna siroz diyoruz. Ancak bunun için ne kadar süre geçmesi konusu çok değişkendir.
Bazı hastalarda 5 sene gibi kısa bir sürede siroz gelişebilirken, bazılarında bu süreç 40-50 yıl sürebilmektedir. Siroz gelişse bile, hastaların bir kısmı normale yakın bir hayat sürebilirken, diğerlerinde siroza bağlı karında ciddi su toplanması, şuur bulanıklıkları, ciddi sindirim sistemi kanamaları (varis kanaması), ağır karaciğer yetersizliği veya karaciğer kanseri gelişimi gibi istenmeyen olaylarla karşılaşabilmektedirler. özellikle siroz gelişiminden sonra kanser riskinin belirgin bir şekilde arttığı bilinmektedir. Bu nedenle bu tip hastalar, böyle bir gelişimi erken yakalamak amacı ile yakından takip edilmelidirler.
Siroz gelişimi ile karaciğerde geri dönüşümsüz değişiklikler olmuş demektir. Sirozun klasik anlamda tedavisi yoktur. Ancak siroz, uzun yıllar sürebilen bir süreçtir ve bunlara karşı mücadele edilebilir. Karında sıvı toplanması, karaciğerin bazı maddeleri işleyememesi sonucu bunların kanda birikerek beyin fonksiyonlarını etkilemesi gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunlara karşı bazı ilaçlar ve özel diyetler ile mücadele edilebilir. Sirozların en korkulan ve ölümcül olabilecek komplikasyonu (istenmeyen yan etkisi) ciddi sindirim sistemi kanamalarıdır. Bunlara özofagus (yemek borusu) varis kanamaları diyoruz.
Siroz ile birlikte, karaciğerden geçmesi gereken kan eskisi kadar rahat geçemez. Bu damarlarda basınç artar ve geride göllenme olur. Karaciğerden geçemeyen kan kendine başka yollar arar. Bunlardan biri de yemek borusu iç yüzünde bulunan damarlardır. Bu damarlara aşırı basınç yüklenince bunlar genişler ve varisleri oluşturur. Bunlar zamanla patlayarak ölümcül kanamalara yol açabilirler.
Bu tarz kanamalara endoskopik olarak müdahale edilebilir. Bu yöntemlerin de başarısız olduğu vakalarda cerrahi müdahale gerekir. Yüksek basınçlı damarlar ile alçak basınçlı damarlar arasında cerrahi özel teknikler ile yeni yollar (şant) açılarak bu kanamalar kalıcı olarak önlenebilir.
Sirozun son evresinde ise karaciğer yetersizliği bulguları gelişir. Bu safhada hastalığın tek tedavi yöntemi karaciğer naklidir. Bu durumda hasta karaciğer ya kadavradan (ölü) alınan karaciğer ile ya da uygun vakalarda hastanın bir yakınından alınabilecek yeterli bir karaciğer parçası ile değiştirilir. Böylelikle vakaların yaklaşık %70-80i sağlıklı normal yaşamlarına dönebilirler.