İnsanlar enkaz altında kalmaktan, ailelerini, sevdiklerini kaybetmekten korkuyorlar. Tüm sevdiklerini kaybedip yalnız kalmaktan endişe ediyorlar. Uykusuzluk, gerginlik gibi problemler yaşıyorlar.
17 Ağustos´tan sonra depremle ilgili yaşanan korkular doğal olarak yatak odalarına da yansıdı. Deprem konusunda yeterince bilgi olmadığı için bu kuvvetli bir biçimde insanların bilinçaltını etkiledi. Deprem korkusu yüzünden birçok ailede çocuklar anne babalarıyla yatıyorlar.
Bu da cinsel yaşamı olumsuz etkiledi. Sevgi ve aşka dayalı bir cinselliğin getirdiği psikolojik rahatlamadan uzak kalıyorlar. Oysa cinselliğin getirdiği psikolojik dinginlik hiçbir medikal ilaçla sağlanamaz. 17 Ağustos´tan sonra cinsel yaşamı kilitlenen insanların psikoterapistlere başvurmalarını öneriyoruz.
Kadınlar depremden daha fazla etkilendiler. Ve ailelerini kanatları altına alma duygusu her şeyin önüne geçti. Partner olma kavramını ikinci plana atıyorlar. Bu da cinsel isteksizliği gündeme getiriyor. Oysa cinsellik insanları birleştirici bir güçtür.
Yaşamdaki bütün engelleri ortadan kaldırmada çok etkilidir. Partnerler birbirinin gözlerinin içine baktıkları oranda mutlu ve sağlıklıdır. Cinselliğin etkisinin azaldığı bir ilişkide dinamizm azalıyor. Aile ilişkisi olumsuz etkileniyor. Çocuklarla ilişki bozuluyor. İş yaşamına negatif yansımalar oluyor.
Benim çiftlere önerim depremle ilgili korkunun yatak odalarına girmelerine izin vermesinler. İnsanların yaşama bağını sağlayan inanılmaz bir potansiyel olan cinselliği ara vermek varolan korkuları tırmandırmaktan başka bir şeye yaramıyor.
Kadınlar ve erkekler birbirleri için önce partner olmalı, sonra aile için anne baba modelini benimsemeliler. Çünkü çocukların kendi ailelerinde nasıl kadın ve erkek olunur, partner olunur bunu da model olarak görmeleri gerekiyor. Onlara yalnızca anne baba olmaya dayalı bir model sergilemenin sağlıklı olmadığını düşünüyoruz.