"Biliyorum ama yapamıyorum" Sendromu

Çocuk yetiştirmede ebeveynlerin karşılaştıkları zorlukların kaynağı, kendi çocukluk dönemlerinden getirdikleri bilinçaltı öğrenmelerdir.

Değerli anne babalar,

15 yıllık meslek hayatımda en çok duyduğum ifade olan "biliyorum ama yapamıyorum" konusunda epeyce bir söz söylemek için 15 yılı beklemem gerekti.Nihayet belli bir birikime ulaştıktan sonra asıl sorunun kaynağına inebilecek bir sunum hazırlayarak sahnelere çıktım. Ben de daha önce didaktik eğitimler veriyordum. Çocuk yetiştirme, davranış problemleri, çocuk gelişimi, eğitimde karşılaşılan problemler gibi...Son yılların moda hastalığı dikkat eksikliği hiperaktivite vb. Herkes de "ne güzel anlatıyorsun hocam teşekkür ediyoruz" diyordu.

Ancak gelinen noktada gördüm ki, verilen tavsiyeler anlatılan konular bir yerde tıkanıp kalıyor. Değişim çok ta kolay olmuyor.Herkes yine bildiğini okuyor. En nihayetinde şu cümleyle karşılaşıyoruz " Biliyorum ama yapamıyorum ". O zaman insanların bu sorununa eğilmek bunun çözümünü bulmak gerekiyordu.

O zaman en başa dönelim, biliyorum ama neyi biliyorum, çocuk eğitiminde en temel doğrular nelerdir ? Örneğin çocuk eğitiminde en temel doğru ." Çocuğu dövmeyeceksin" başka " Çocuğu başkalarıyla karşılaştırmayacaksın, kıyaslamayacaksın" başka " çocuğun yanında eşler birbirlerine şiddet içerkli söz ya da davranış sergilemeyecekler", başka " ergenlere karşı sabırlı ve hoşgörülü olacaksın", başka "çocuğa karşı tutarlı olacaksın "...

Bunları eğitimlisinden eğitimsizine herkes biliyor değil mi ? Psikologlar, koca koca profesörler televizyonlara çıkıp bu en temel doğruları ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Bunları anlatıp ünlü oluyorlar, kitaplar yazıyorlar , çok satıyor. Yazdıkları ne ? Çocuk eğitiminin en temelleri. Ancak bu yeterli olmuyor. Çünkü artık insanlar bunları biliyorlar, ama yapamıyorlar.

Neden ?


Çünkü ; neden böyle davrandıklarını bilmiyorlar, çocuğunu neden dövdüğünü bilmiyor , neden sabırsız olduğunu bilmiyor, neden çocuğunu bir yarış atı gibi koşturduğunu bilmiyor, neden çocukla inatlaştığını bilmiyor. Bütün bunların nedeni olarak çocuğu görüyor. Çocuk yaramaz, çocuk inatçı, çocuk ders çalışmıyor, çocuk hiç benim sözümü dinlemiyor o yüzden dayak yiyor, ya da çocuk dayak istiyor zannediyor. Ya da sistem böyle zannediyor...Burada hemen bir hadis aklımıza geliyor. " Başkalarının kusurlarını görmeden önce kendi kusurlarını hatırla." Hz. Muhammed.

Halbu ki, herşey biz de başalayıp, biz de bitiyor.

Çünkü; " Çocuk yetiştirme tarzımız, çocuk sahibi olunca değil, taa kendi çocukluğumuzda başlar."

Anne babanın kendi davranışlarının kaynağı hakkında bir farkındalığı olmadan doğru davranışa geçmesi mümkün olmuyor. Sebeplerin mekanizması ile yüzleşmeden sadece yoluna devam etmek istiyorlar.

Pekala o zaman önce neyi anlamalıyız ?


" Tohum düştüğü toprakta yetişir." Bu çocuk ben O'na nasıl davranıyorsam, ne öğretiyorsam, nasıl bir iletişimde bulunuyorsam O'da bana öyle karşılık veriyor. O tohumun toprağı benim. O zaman öyleyse, ben de kendi çocukluğumda kendi ebevynlerimden ne öğrendiysem öyle yaşıyorum ve öyle anne babalık yapıyorum. Yani, biliyorum ama yapamyorumun kaynağı benim kendi çocukluğum olmalı.

"Her şey birbiriyle bağlantılıdır, teklik çokluğu , çokluk tekliği barındırır." Buda'nın bu sözü ve " Çevresinden soyutlayarak hiç bir şeyi anlayamazsın" sözü anne ile çocuk arasındaki ilişkiyi ve öğrenmelerin büyük bir kısmının bu ilişkide saklı olduğunu çarpıcı bir şekilde yansıtır. Halk arasında aynı anasına çekmiş, aynı babasının huyları, gibi söylemler , genetik bir geçişi değil, sosyal öğrenme kuramını doğrular. Ancak insanlar genetik bir sebepe bağlayarak kusurun kendinden kaynaklanmayan ya da değiştirilemez olduğunu düşünürler.

Burada en sık kullanılan ilkel bir savunma mekanizması devreye girer : "İNKAR"

Şimdi inkar savunma mekanizmasını kırmanın zamanı geldi. Biliyorum ama yapamıyorumun ana nedenlerinden biri, sebeplerin kaynağında kendini görmeyen kendi yapıp ettiklerinin çocuğa nasıl yansıdığını farketmeyen ve asıl önemlisi kendi çocukluğundan getirdiği malzemenin şimdi çocuk yetiştirirken bangır bangır işlediğini fark etmemesidir.

Ünlü çocuk psikiyatristi Winnicott şöyle der :


"Çocuk yetiştirmede iki temel konu önemlidir ,


1. Olması gerekenlerin olmaması

2. Olmaması gerekenlerin olması

Görüldüğü üzere Winnicott Çevresel etmenlerin önemini iki cümlede özetlemiş. O halde çevre dediğimiz nedir ?

1.Nasıl bir ailede büyüdük ?

2.Nasıl bir çevrede büyüdük

Nasıl bir ailede ve nasıl bir çevrede büyüdüğümüz çok önemli !

İçinde büyüdüğümüz ailede şunları öğreniriz ?


1.Var mıyım yokmuyum?

2.Seviliyor ve özleniyormuyum? Ama koşulsuz

3.Değerli miyim?

4.Kabul ediliyor muyum? Olduğum gibi.

5.Güçlü müyüm ? Hayatta bir değişiklik ben de yapabilir miyim?

Bunları öğrenmek için de şu şablonu kullanırız :


Aslında Ben kimim ?

1. Ebeveynimin benimle ilişkisi nasıldı

2. Ebeveynlerimin kendi aralarındaki ilişki nasıldı

3. Ebeveynlerimin diğer insanlarla ilişkisi nasıldı

4. Ebeynlermin tüm evrenle olan ilişkisi nasıldı

Peki o halde , nasıl davranmalıyımdan önce aslında ben kimim sorusuna "İnkar Savunma mekanizması" kullanmadan tüm gerçekliğiyle yanıt bulmak, Sonra geçmişin bugünkü davranışlarımdaki etkilerini bulmak, Böylelikle değişim için önce hazır hale gelmek gerekiyor.

Burada hiçbir psikoloğun es geçemeyeceği Yunus'un müthiş psikoloji tarifini hatırlamak gerekiyor " İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmez isen bu nice ilimdir."

Şimdi "biliyorum ama yapamıyorum" diyen ebeveynlerin bugünkü tutum ve davranışlarında yukarıda bahsettiğim " Ben Kimim " şablonuna bakarak geçmişte bana ne öğrettiler ? ve ben bugün ne yapıyorum? sorlarına yanıt vermeleri gerekiyor. Sonra çocuk yetiştirmenin bilimsel doğrularını yapabilmek için davranış değiştirmek gerekiyor.
Ünlü bir Çin atasözü ne diyor ? "Tanrım, Değiştirebileceğim şeyler için güç ve cesaret, değiştiremeyeceğim şeyler için sabır, en önemlisi de ikisi arasındaki farkı anlayabilmelk için de AKIL istiyorum. "

Makalemi değişimin mümkün oluşuna dair müthiş bir metaforla son veriyorum.

" Adamın biri bir yolda giderken yolda bir çukur ;

Senaryo 1. Çukuru görmemiş, ve çukura düşmüş çok canı yanmış " BENİM SUÇUM DEĞİL " demiş.

Senaryo 2. Aynı yolda aynı adam çukuru görmüş ama yine de çukura düşmüş "BENİM SUÇUM DEĞİL " demiş.

Senaryo 3. Aynı adam aynı yolda çukuru görmüş ama yine de çukura düşmüş " BU BENİM SUÇUM " demiş.

Senaryo 4. Aynı adam aynı yolda çukuru görmüş, çukura düşmemiş, " ÇUKURUN YANINDAN GEÇMİŞ ".

Senaryo 5. Aynı adam aynı yolun başına gelmiş ve durmuş, demiş ki bu yolda çukur var , ben en iyisi kendime " YENİ BİR YOL "buluyum demiş ve yeni bir yola girmiş.

Makaleyi özetleyen bu metafor ile herkesin bu süreçten geçerek "yeni bir yol" umudu olduğunu vurguluyorum.

Psk.Uğur DEMİRBAŞ

İlgili Sağlık Konuları