Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Timuçin Oral, Türkiye'de her 100 bin kişiye 2,5 psikiyatristin düştüğünü, devlet hastanelerinde psikiyatri uzmanlarının günde ortalama 60 hastaya baktığını belirterek, "Bu şartlar altında sağlıklı biçimde psikiyatri hekimliği yapmaya olanak yoktur." dedi.
Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından düzenlenen 52. Ulusal Psikiyatri Kongresi, Antalya'nın Kemer ilçesinde bir otelde başladı.
Kongre çerçevesinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Timuçin Oral, kongrenin bu yıl "Daha Sağlıklı Bir Toplum İçin..." ana başlığı ve teması ile gerçekleştirildiğini söyledi.
Temayı seçerken, doğru tanı koymayı, uygun tedavileri ve bunlara ulaşımı, rehabilitasyonu, toplum temelli hizmet yaklaşımlarını ve koruyucu psikiyatriyi ele almayı, Türkiye'de daha kaliteli ruh sağlığı hizmetleri için yapılacakları tartışmayı hedeflediklerini anlatan Oral, şöyle konuştu:
"Bu hazırlıkları bir yıl önce yaptığımızda ülkemizin 15 Temmuz'da bir darbe girişimine maruz kalıp felaketin eşiğinden dönmüş olacağını bilmiyorduk. Dernek olarak biz de 16 Temmuz günü yaptığımız açıklama ile tüm darbe ve antidemokratik girişimlere karşı olduğumuzu, demokrasinin hukuksal süreçlerle devam etmesi ve laik cumhuriyetin korunması umudunu taşıdığımızı bildirmiştik."
Türkiye'de her 100 bin kişiye 171 hekim, 96 uzman ve 2,5 psikiyatrist düştüğüne dikkati çeken Oral, eğitim kurumlarının da 3'te birinde 2'den az öğretim görevlisi bulunduğunu, devlet hastanelerinde psikiyatri uzmanlarının günde 60, bazen daha fazla sayıda hastaya baktığını söyledi. Psikiyatristlerin hastalarına ortalama 5-10 dakika zaman ayırabildiklerine değinen Oral, "Bu şartlar altında sağlıklı biçimde psikiyatri hekimliği yapmaya olanak yoktur." dedi.
Türkiye'nin ruh sağlığı yasası olmayan 3-4 ülkeden biri olduğunu kaydeden Oral, bu konuyla ilgili önümüzdeki aralık ayında parlamentoda milletvekilleri ile bir toplantı yaparak sorun ve gereksinimlerini anlatacaklarını dile getirdi.
"Hadım Yasasının hadımla ilgisi yok"
Türkiye Psikiyatri Derneği Cinsel Bozukluklar Çalışma Birimi Koordinatörü Dr. Ejder Akgün Yıldırım da toplantıda kamuoyunda "Hadım Yasası" olarak bilinen ve 26 Temmuz 2016'da yürürlüğe giren, "Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlardan Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer Yükümlülükler Hakkında Yönetmelik" hakkında derneğin görüşlerini dile getirdi.
Söz konusu düzenleme ve bunun kamuoyuna yansıtılma şekli ile cinsel suçun sanki bir hastalığın sonucu olduğu, cinsel suç işleyenlerin de hasta ya da hastalığın mağduru oldukları gibi yanlış algının pekişmesine yol açacağı kaygısını taşıdıklarını ifade eden Akgün, şunları söyledi:
"Her şeyden önce bu yönetmeliğin hadımla bir ilgisi yok. Yönetmelik tamamen tedaviyle ilgili. Tedaviden kastedilen de kişi bir cinsel suç işliyorsa 'Mutlaka ruh sağlığında bir sorun vardır veya hormonları bozuktur, alın bunu tedavi edin' şeklinde. Yoksa infazın nasıl olacağıyla ilgili bir husus yok. Yönetmelik 'tedavi' kelimesini kullanıyor. Bir insanın tedavi olması için hastalık gerekiyor ancak o zaman biz tedavi edebiliriz. Bu açıdan baktığımızda cinsel suç işleyenlerin ne kadarı hasta? Çok küçük bir oranı hasta çıkıyor. Doğrunun ne olduğu kişinin algısıyla ilgilidir, bir insanın içinden kötü bir dürtünün geçmesi onu yapma hürriyeti vermez ona. Suç suçtur, suçlu da suçludur. Cinsel bir suç varsa 'Mutlaka hastalığından yapmıştır, normal bir insan yapmaz' dememeliyiz. Maalesef normal insanlar yapıyor bunu ve tahminimizden çok daha yaygın. Cinsel saldırıyı toplumdaki 2-3 sapık yapmıyor. Cinsel saldırıya uğrayanların yüzde 80'inden fazlası bunu bir tanıdığından görüyor."
Akgün, söz konusu düzenlemenin geri çekilmesi, hekim örgütleri, hukukçular, kadın ve çocuk alanında görev yapan sivil toplum temsilcileri ile konunun, tedaviyi de içerecek şekilde, tüm boyutlarıyla tartışarak yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın Ruh Sağlığı Çalışma Birimi Koordinatörü Dr. Zerrin Oğlağu ise kadınların bazı ruhsal bozuklukları erkeklere kıyasla daha yüksek oranda yaşamalarının ruhsal olarak güçsüz olduğundan kaynaklanmadığını söyledi.
Oğlağu, ataerkil sistemde yüzyıllardır erkeklerin hakim oldukları toplumsal ve idari mekanizmalarla kadını her alanda kontrol altında tutarak, zor kullanarak, sömürerek, saldırıda bulunarak ve öldürerek örselediğini, travmatik durumlara maruz bırakarak ciddi ruh sağlığı sorunları yaşamalarına zemin hazırladığını ifade etti.