2. Uluslararası İstanbul Meme Kanseri Konferansı

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bahadır Güllüoğlu, meme kanseri tedavisindeki gelişmelere değinerek, "Belki çok yakın zamanda klasik patoloji işin içinden çıkacak, sadece genetik analizlerle o insanın tümörünün ne özellikte olduğunu,...

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bahadır Güllüoğlu, meme kanseri tedavisindeki gelişmelere değinerek, "Belki çok yakın zamanda klasik patoloji işin içinden çıkacak, sadece genetik analizlerle o insanın tümörünün ne özellikte olduğunu, ilaçlara karşı direnç gelişip gelişmeyeceğini, ona yönelik ne tip önlemler alınabileceğini bile söyleyebilecek duruma gelebileceğiz." dedi.

Dünyanın 24 ülkesinden meme kanseri tanı ve tedavisi konusunda önde gelen uzmanları, hekimler ve araştırmacılar, 2. Uluslararası İstanbul Meme Kanseri Konferansı'nda bir araya geldi.

Konferansa ilişkin düzenlenen basın toplantısında konuşan Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cihan Uras, konferansın öncelikli amacının meme kanseri konusundaki yeni bilgilerin, tedavi şemalarının ve yeni teknolojinin hekimlere tanıtılması olduğunu belirtti.

Uras, Türkiye'de meme kanserine bağlı ölüm oranlarında 20 yıl öncesine göre önemli azalmalar olduğunu ifade ederek, Türkiye'de meme kanseri tedavisinde dünya standartlarında hizmet verildiğini kaydetti.

Prof. Dr. Güllüoğlu, meme kanserinin tanı ve tedavisi ile ilgili cerrahi, medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisindeki gelişmeleri aktardı.

Güllüoğlu, "Her alanda gelişmeler var. Ama toptan baktığınız zaman görünen nokta şu; yapılan tedavilerin yan etkileri potansiyeli azalmakta, örneğin cerrahi küçülmekte, kozmetik daha ön plana çıkmakta ve olabildiğince daha az travmatik cerrahi yapılmakta. Öbür taraftan hedefe yönelik tedavilerde daha konsantreyiz. Kemoterapiyi olabildiğince azaltmaya, diğer hedefe yönelik tedaviler yani yan etki profili biraz daha düşük, biraz daha etkinliği fazla ilaçlara yönelmekteyiz. Radyasyon tedavisinde daha bölgesel, yani daha küçük tedavilere doğru gidiyoruz." şeklinde konuştu.

Kanser tedavisindeki kilit noktanın bilimsel araştırmalar olduğuna vurgu yapan Güllüoğlu, şu bilgileri verdi:

"Bugün iki şey var, bir hastalığı olmadan önce bilmek. İkincisi hastalık geliştikten sonra en etkin, en az zarar verici tedaviyi uygulayabilmek. Bunun için de tümörün biyolojik özelliklerini çok iyi bilmek lazım. İşte araştırmalar, şu anda bu biyolojik özelliklerin şifresini kırmak, bunlara uygun işaret bulmak ve bu işareti olan insanlara da ona uygun ilacı verebilmek üzerinde yoğunlaşıyor. Yavaş yavaş genetik kodlamalara doğru gidiyoruz. Belki çok yakın zamanda klasik patoloji işin içinden çıkacak, sadece genetik analizlerle o insanın tümörünün ne özellikte olduğunu, ilaçlara karşı direnç gelişip gelişmeyeceğini, ona yönelik ne tip önlemler alınabileceğini bile söyleyebilecek duruma gelebileceğiz."

Prof. Dr. Bahadır Güllüoğlu, hedefe yönelik kişiselleştirilmiş tedavilerde hangi hastaya nasıl bir tedavi verileceğine kişilerin ve kanserin genetik özelliklerine göre karar verildiğini, bu sayede gereksiz tedavilerin de önüne geçildiğini kaydetti.

Prof. Dr. Gül Başaran da Türkiye'de kadınların ortalama yaşlarının düşük olması sebebiyle meme kanseri hastalarının daha genç yaşlarda görüldüğüne değindi. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye'de meme kanseri tanısı konulan dört hastadan birinin hayatını kaybettiğini belirten Başaran, ulusal tarama programlarına ve hedefe yönelik ilaçların teminine odaklanmak gerektiğine işaret etti. Başaran, "Etkin ve hedefe yönelik ilaçların temini için de etkin bir hasta lobisi oluşturulmalı. Buradaki en önemli unsur hastalarımız." ifadelerini kullandı.