Parkinson hastalığının tedavisi sırasında kullanılan ilaçların yan etkileri olarak aşırı yemek yeme ve alışveriş yapma isteği gibi bazı davranış bozuklukları ortaya çıkabileceğini bildiren uzmanlar, bunların mutlaka hekimle paylaşılması gerektiği uyarısı yaptı.
Nöroloji uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, parkinsonun, "kasların koordinasyonunu sağlayan beyin bölgesi hastalığı" olarak tanımlandığını söyledi.
Parkinson hastalığının genellikle 50 yaş üzerinde görüldüğünü ve yaşın ilerlemesine bağlı olarak sıklığın arttığını ifade eden Önal, "Hastalık 60'lı yaşlarındaki her bin kişiden 5'inde görülürken, 80'li yaşlarındaki her bin kişiden 40'ında bu hastalık saptanabilir." dedi.
Önal, hastalığın kadın ve erkekleri eşit oranda etkilemekle birlikte erkeklerde görülme sıklığının biraz daha fazla olduğunu, nadiren 50 yaş altındaki kişilerde de gözlenebildiğini bildirdi.
Hastalığın genellikle genetik geçişli olmadığını ve herkesi etkileyebildiğini anlatan Önal, ancak 50 yaşından önce bu hastalığın ortaya çıktığı kişilerin küçük bir kısmında genetik faktörlerin önemli olabildiğini vurguladı.
"Hastalığın kesin nedeni bilinmiyor"
Hastalığı nedenin kesin olarak bilinmediğinin altını çizen Önal, zaman içinde bu hastaların beyinlerinde dopamin üreten hücrelerin öldüğü bilgisini verdi.
Bu hastaların hareketlerinde yavaşlama, kaslarda sertlik ve gerginlik, kolların yürürken görülen serbest hareketlerinde azalma ve titreme görüldüğünü belirten Önal, şunları kaydetti:
"Bu yakınmalar zaman içinde yavaş olarak artar. Yakınmaların artışı birçok hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye değişir. Günlük yaşamını etkileyecek düzeyde kötüleşme uzun yıllar sürebilir. Hastalığı başlangıç döneminde vücudun bir yarısı daha belirgin olarak etkilenmiştir.
Klinik özellikler, beyinde tutulan bölgeye göre farklılık gösterebilir. Yüz ifadesinde ve göz kırpmada azalma görülür. İnce hareketlerde bozulma, özellikle ayakkabı bağlamakta veya düğme iliklemekte güçlük olabilir. Yazı yazmada güçlük olur, el yazısı zamanla küçülür. Dengesizlik ve sık sık düşmeler olmaya başlar. Konuşma yavaş ve tekdüze hale gelir. Yutma güçlüğü zorlaşır ve ağız kenarından salya akmaya başlar. Yorgunluk, ağrılar ve kramplar zamanla görülür. Ayrıca bazı hastalarda zaman ilerledikçe kabızlık, idrar kaçırma, hayal görme, aşırı terleme, cinsel sorunlar, koku alma bozukluğu, uyku bozukluğu, kilo kaybı, ağrı, depresif ve kaygılı ruh hali gelişebilir. Zaman zaman bazı hastalarda davranış bozuklukları görülmeye başlar. Aşırı yemek yeme, aşırı alışveriş yapma isteği gibi. Bu durum genellikle tedavi amacı ile kullanılan ilaçları yan etkileri olarak karşımıza çıkar."
Prof. Dr. Zülküf Önal, tedavide fayda-zarar ilişkinin önemli olduğunu vurgulayarak, "Yan etkilerini göz önünde bulundurularak hastaya ilaç tedavisinin ne kadar devam etmesi gerektiği, hangi ilacın uygun olduğu ve tedavinin sonlandırılıp sonlandırılmayacağının kararı hekime aittir. Hasta ve hasta yakınları ise tedavi sürecinde herhangi bir davranışsal bozukluk görmelerinde halinde, bunu mutlaka hekimle paylaşmalı ve tedavi planlaması gerektiğinde hekim bilgisiyle tekrar planlanmalıdır." uyarısında bulundu.
"Fizyoterapi, uğraşı ve konuşma tedavisi yararlı olabilir"
Parkinson tanısı için özel bir tetkik olmadığını belirten Prof. Dr. Önal, son zamanlarda "transkraniyal doppler ultrasonografi" ve beyin manyetik rezonans görüntüleme yöntemleriyle dolaylı da olsa tanıyı destekleyici bilgiler edinilebildiğini bildirdi.
Kesin tanının spesifik bir nörolojik muayene ile konulduğunu ifade eden Önal, tedavinin sadece hastalığın seyrini yavaşlattığını ve hastanın yaşam kalitesini düzelttiğini söyledi.
Önal, parkinsonun birçok kronik hastalık gibi kesin tedavi edilemediğini vurgulayarak, başlangıçta hafif vakalarda tedavi gerekmeyebildiğini anlattı. Bu durumda, yakın nörolojik takip yapılabildiğini belirten Önal, "Yakınmalar bariz hale gelince ilaç tedavisi başlanır. Fizyoterapi, uğraşı tedavisi, konuşma tedavisi hastalığın seyrinde yararlı olabilir. Ağır vakalarda cerrahi tedavi seçenek olabilir." bilgisini paylaştı.
"Depresyon, hastalığın seyrini kötüleştirir"
Önal, tedavide birçok seçenek bulunduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlk dönemlerde kullanılacak ilaç hastanın klinik özelliklerine bağlı olarak tespit edilir. Hastalığın ilerlemesi durumunda birkaç ilaç tedavi amacı ile bir arada kullanılabilir. Ayrıca bu konuda deneyimli hemşireler, fizyoterapistler, uğraşı tedavisi uygulayıcıları, konuşma terapistleri, diyetisyenler ve psikologlar tedavi sürecine katkı sağlar. Tedaviye dirençli titreme veya kasılmalar varsa derin beyin uyarımı adı altında anılan pil ile periyodik uyarım sağlanarak veya cerrahi tedavi söz konusu olabilir. Tedavide kullanılan ilaçların ciddi yan etkileri olabilir. İstemsiz kasılmalar gelişebilir ve tedavisi oldukça zordur."
Hastaların günlük aktivitelerini sürdürmesi gerektiğine işaret eden Önal, şunları kaydetti:
"Başka hastalık nedeniyle kullanmakta oldukları ilaçların tedavi sürecini etkileyebileceğini bilmelidirler. Kabızlık, ilaç etkinliğini azaltan önemli bir sorundur. Tedavi protokolüne uyum konusunda dikkat edilmelidir. Depresyon, hastalığın seyrini kötüleştirir. Bu hastalar günlük hayatlarını sürdürdükleri ortamlarda bazı yardımcı cihazlara ihtiyaç duyabilirler. Tedavi edilmediği takdirde, zamanla klinik tabloya bunama eklenebilir ve kısa sürede tek başına yaşayamaz hale gelebilirler."