Sağlam, Meme Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla yaptığı açıklamada, 40 yaşından itibaren her kadının hiçbir şikayeti olmasa bile tarama amaçlı mamografi yaptırmasının önemine işaret ederek, mamografide ele gelen kitleler yanında, ele gelmeyen kanserleşmenin çok erken evresindeki lezyonların da saptanabildiğini anlattı.
Meme kanserinde radyoterapinin (RT), mastektomi veya meme koruyucu ameliyatlar sonrasında uygulanabildiğini ifade eden Sağlam, şu bilgileri verdi:
"Radyasyon tedavisine cerrahi sonrası yara iyileşmesini takiben başlanabilir, bu genelde 4 haftalık bir süreyi ifade etmektedir. Ancak meme tümörlerinin tedavisinde diğer önemli ek tedavi olan kemoterapi ile radyoterapinin sırasının doğru belirlenmesi çok önemlidir. Hastaya eğer kemoterapi uygulanması gerekiyorsa önce 4, 6 veya 8 kür olarak kemoterapi uygulanır ve sonrasında radyoterapi uygulamasına başlanır. Kemoterapi uygulanmayacak ise, cerrahi girişim sonrası yara iyileşmesini takiben radyasyon tedavisine başlanabilir.
Meme kanserinin tedavisinde sıklıkla uygulanan hormonoterapi ise genelikle radyasyon tedavisi ile birlikte uygulanabilmektedir. Günümüzde pek çok deneyimli merkezde yapılan stereotaktik radyoterapi, radyoterapi ile tedavide önemli bir kapı açmıştır. Geçtiğimiz günlerde yapılan Amerikan Radyasyon Onkolojisi Derneği (ASTRO) Kongresinde, SBRT (Stereotaktik Radyoterapi) ile metastatik meme kanserlerinde de daha iyi hastalık kontrolü olduğunun belirtildiği bir çalışmanın sonuçları açıklanmıştır."
Sağlam, radyasyona bağlı gelişen yan etkilerin erken ve geç yan etkiler olarak iki gruba ayrıldığını kaydederek, şöyle devam etti:
"Erken yan etkiler tedavi sırasında genelde ikinci haftadan sonra ortaya çıkan ve tedavi bitiminden sonraki 2 hafta içinde azalarak iyileşen, lokal enflamasyona bağlı gelişen yan etkilerdir. Bunlar genelde cilt yan etkileridir. Geç yan etkiler ise tedavi bittikten 6-9 ay sonra ortaya çıkan, genelde yumuşak dokuda fibrosiz ve damar duvarında kalınlaşmaya bağlı olarak ortaya çıkan yan etkilerdir. Meme cildinde ödem, sertleşme (fibrosiz), kol ödemi, kolda hareket kısıtlılığı, kola giden sinirlerde hasarlanma, akciğerde fibrosiz, radyasyon pnömonisi, kalp zarında (perikart) sıvı toplanması, kalbi besleyen sol koroner damarda tıkanmaya bağlı miyokart enfarktüsü ortaya çıkabilir."
Radyasyona bağlı gelişen akciğer yan etkilerinin, akciğer dokusunun kabalaşması, nedbe dokusuna dönüşmesi sonucu ortaya çıktığını anlatan Sağlam, "Geç etkiler içinde en ciddi olanı sol meme tedavilerinde sıklığı artan miyokart enfarktüsüdür. Özellikle eski tekniklerle tedavi edilen hastalarda ortaya çıkma riski yüksektir. Radyasyona bağlı olarak gelişen geç etkilerin sıklığı ve derecesi kemoterapi ile artış göstermektedir. Ayrıca hastaya bağlı faktörler, diyabet, sigara içiciliği, var olan kalp damar hastalıkları yan etki sıklığını arttırmaktadır.
Günümüzde kullanılan yeni teknolojiler (3-BKRT, IMRT) ile kalp ve akciğer dozlarında belirgin derecede azalma sağlanmıştır. Bu teknikler solunum ayarlı RT ve görüntü rehberliğinde RT ile birleştirilince normal doku dozlarındaki azalma daha da belirgin hale gelmektedir. Normal dokuların daha iyi korunması ile geç yan etkilerde belirgin azalma sağlanmakta, hastalarda mükemmel kozmetik sonuç ile uzun sağkalım elde edilmektedir." ifadelerini kullandı.
"Işın tedavisi her hastaya özgün planlanıyor"
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlknur Bilkay Görken de meme koruyucu cerrahi uygulanmış olan ve koltukaltı lenf bezlerinde tümöre bağlı yayılım olmayan hastalarda sadece meme dokusuna, koltuk altında tümör metastazı olan hastalarda ise meme dokusu ile birlikte çevresel lenfatik bölgelere radyoterapi uygulanması gerektiğini belirtti.
Görken, meme kanserinde ışın tedavisinin her hastaya özgün olarak planlandığını ifade etti.