GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ : Basın toplantısından genel görüntü Prof. Dr. Füsun Yıldız'ın açıklamaları Prof. Dr. Peri Arbak'ın açıklamaları Prof. Dr. Oğuz Kılınç'ın açıklamaları Doç. Dr. Haluk Çalışır'ın açıklamaları Alerjik astım en çok Karadeniz ve Marmara'da görülüyor Türk Toraks Derneğince Türkiye'de astım hastalarının özelliklerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilen "FENOTÜRK Çalışması"nda, alerjik astımın en çok Marmara ve Karadeniz bölgelerinde görüldüğü tespit edildi Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yıldız: "Coğrafi bölgeler açısından astımlı hastalar değerlendirildiğinde alerji oranı en yüksek bölgeler Karadeniz ve Marmara bölgesi olarak bulundu" Türkiye'de astım hastalığının özelliklerinin ele alındığı "FENOTÜRK Çalışması"nda, alerjik astımın en çok Karadeniz ve Marmara'da görüldüğü ortaya kondu. Türk Toraks Derneği'nin "19. Yıllık Kongresi", Antalya'da gerçekleştirildi. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Yıldız, basın toplantısında yaptığı konuşmada, sık görülen hastalıklar arasında yer alan astımla ilgili çalışma sonuçları hakkında bilgi verdi. Türkiye'de astım hastalığının özelliklerinin ele alındığı "FENOTÜRK Çalışması" yapıldığını ifade eden Yıldız, astımın genetik özelliklerinin çevresel faktörlerle etkileşmesi sonucunda çok değişik klinik seyirlerde kendini gösterdiğini dile getirdi. Buna göre de tanı ve tedavilerinin değiştiğini aktaran Yıldız, bu nedenle Türkiye'de astım hastalarının klinik özelliklerinin saptanması amacıyla 14 farklı merkezden bin 400 astım hastasının katılımıyla araştırma yapıldığını anlattı. Araştırmaya dahil edilen hastaların yaş ortalamasının 44 ve katılımcıların yüzde 75'inin kadın olduğunu ifade eden Yıldız, şunları söyledi: "Tüm katılımcıların yüzde 36'sı şişman (obez), hastalık süresi ortalama 9 yıl, hastalık ağırlığı açısından büyük çoğunluğu hafif-orta ağırlıktaydı. Rinit ve sinüzit en sık eşlik eden ek hastalık iken, alerjenler ve psikolojik faktörler en sık atakları başlatan tetik çeken faktörler olarak belirlendi. En sık rastlanan alerjenler ise ev tozu akarları ve çimen polenleri olarak belirlendi. Nefes testi incelemelerinde, solunum test sonuçları normal veya normale yakın hastaların büyük çoğu normal kiloda ve alerjik hastalık özelliklerine sahip bireylerdi. Hastalık takibinde astımı kontrol altında olmayan yani sık yakınması olan, hastaneye ve acile atakla başvuran hastalar ağır astım özelliği taşıyordu." Yıldız, astım üzerinde coğrafi bölgelerinin özelliklerinin de etkili olduğunu vurgulayarak, "Coğrafi bölgeler açısından astımlı hastalar değerlendirildiğinde alerji oranı en yüksek bölgeler Karadeniz ve Marmara bölgesi olarak bulundu" diye konuştu. "Faciadan kurtulan madencilerde tozlu akciğer hastalığı mevcut" Türk Toraks Derneği Mesleki ve Çevresel Akciğer Hastalıkları Çalışma Grubu adına açıklama yapan Prof. Dr. Peri Arbak, Soma'da 13 Mayıs 2014'te gerçekleşen ve 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan toplu karbon monoksit zehirlenmesi faciası sonrasında bölgede bir araştırma yaptıklarını söyledi. Araştırma hakkında bilgi veren göğüs hastalıkları uzmanlarınca işyeri hekimlerini, iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarını, işçileri, sendikaları kapsayan eğitim toplantıları yaptıklarını belirten Arbak, Manisa, Zonguldak ve Muğla'da gerçekleştirilen eğitimlerde, madenlerde işçi sağlığı ve güvenliği, maskelerin güvenliği, toplu zehirlenmelerin özellikleri ve korunmak için yapılması gerekenlerin tespit edildiğini anlattı. Arbak, Soma'da kazadan kurtulan işçilerin ilk gece hastane başvuruları sırasında sağlık verilerinin ve bir yıl sonraki sağlık durumlarının değerlendirmesi için 2015'in mayıs ayında 4 kişilik ekiple Soma Devlet Hastanesinde saha çalışaması yapıldığını aktardı. Çalışma sonuçları hakkında bilgi veren Arbak, şöyle dedi: "Soma faciasından kurtulan ve Soma Devlet Hastanesi'ne başvuran 90 işçinin sağlık kayıtları incelendiğinde, kaza alanından hastaneye başvuru süresi uzadıkça karbonmonoksit zehirlenmesine bağlı morarma, baş ağrısı, bilinç bulanıklığı, çarpıntı, bulantı, görme bozukluğu, nefes darlığı belirtilerinin anlamlı oranda arttığı gözlendi. Benzer şekilde hastaneye geç ulaşanların beyaz kan hücrelerinde, üre ve karaciğer enzimlerinde artış olduğu gözlendi. Yorumumuz;, maden ocaklarında işçileri gaz zehirlenmesinden koruyacak önlemlerin alınmadığı, uygun maskelerin, kullanılmadığı ve kurtarma işlemlerinde organizasyon bozukluğuna bağlı olarak gecikme olduğu yönündeydi. Bir yıl sonunda Soma Devlet Hastanesine gelen ve kazadan kurtulmuş 39 gönüllü işçi üstünde yapılan çalışmada, işçilerin yarısına yakın bir oranında solunumsal semptomlar mevcuttu ve yaklaşık üçte birinde tozlu akciğer ile uyumlu radyolojik bulgular izlendi. İleri tetkik için çağrılan ve akciğer tomografisi çekilen 8 işçinin 2'sinde akciğerle ilgili 2 farklı hastalık (sarkoidoz ve amfizem), diğer 6'sında tozlu akciğeri düşündüren görünüm çıktı." "Muayene süresi yetersiz" Türk Toraks Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç da göğüs hastalıkları branşında ideal muayene süresinin belirlenmesi amacıyla çalışma yapıldığını söyledi. Hasta muayene süresinin yeterli olmadığı değerlendirmesinde bulunan Kılınç, bu durumun sağlıkta şiddete yol açma potansiyeline yıl açabileceği iddiasında bulundu. Kılınç, "Araştırma sonucumuzda, ülkemizde çoğu sağlık kuruluşundaki randevu sistemleri ile verilen 2-10 dakika arasındaki sürelerin araştırmamız sonucunda yeterli olmadığı görülmüştür. Şu an mevcut olan süreler hasta muayenesi için gerekli olandan çok uzaktır. Süre 20 dakikanın altında olmamalıdır. Hasta muayene süreleri hasta özelliği dikkate alınarak belirlenmelidir" diye konuştu. "Hava kirliliği, kitlesel imha silahıdır" Türk Toraks Derneği Hava Kirliliği Görev Grubu adına konuşan Doç. Dr. Haluk Çalışır, hava kirliliğinin ciddi bir "kitlesel imha silahı" olduğunu savundu. Bilimsel araştırmaların, hava kirliliğinin başta kalp-damar, nörolojik ve solunum sistemini ilgilendiren kanser dahil olmak üzere pek çok ölümcül akut ve kronik hastalıklara yol açtığını ortaya koyduğuna dikkati çeken Çalışır, özellikle çapı 10 mikrondan daha küçük partiküllerin solunum sisteminin sağlığını tehdit eden en büyük sorunlardan biri olduğunu vurguladı. Çalışır, Dünya Sağlık Örgütünün her yıl yaklaşık 7 milyon insanın iç ve dış ortam hava kirliliğine bağlı gelişen bir hastalık nedeniyle öldüğünü bildirdiğini anımsatarak, "Yaptığımız araştırmaya göre, Türkiye'deki illerin yaklaşık yarısının havası ulusal mevzuat değerlerimizin dahi üzerindedir. Muş, Iğdır, Siirt ve Bolu havası en kirli illerimizdir" dedi. Dernek Başkanı Prof. Dr. Arzu Yorgancıoğlu, kongrede, akciğer sağlığını tehdit eden konular, toplum sağlığı ve güncel sağlık politikaları ile göğüs hastalıkları alanındaki yeni tedavilerin, yurt içi ve yurt dışından birçok deneyimli bilim insanı tarafından her yönüyle tartışılarak güncel verilerin sunulduğunu söyledi. Kongreye, göğüs hastalıkları alanından yaklaşık bin 500 hekimin katıldığını ifade eden Yorgancıoğlu, yurt içi ve yurt dışından 400'ün üstünde konuşmacı ve oturum başkanının yer aldığını aktardı. Basın toplantısının ardından, dernek yönetimi ve katılımcı üyeler, temiz hava solumanın insan hakkı olduğunu belirterek, miting yaptı. Katılımcılar, "Temiz hava, sağlık yaşa", "Toz yok, sağlık var", "Dumansız, tozsuz hava", "Termik var, sağlık yok" yazılı pankartlar açtı.