Geçen 30 yılda kanserden ölümler yüzde 31 oranında azaldı
14. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Antalya'da başladı
TROD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Banu Atalar:
"Kanser kaynaklı can kayıplarının azalmasında uygulanan tedavilerdeki gelişmeler büyük rol oynadı"
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özyiğit:
"Kanser ölümlerinin çoğu fakir ülkelerde görülüyor"
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Selek:
"Ülkemizde bir proton merkezimizin olmaması büyük bir eksiklik"
Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongre Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Zeynep Özsaran:
"Rahim ağzı kanseri özellikle az gelişmekte olan ülkelerde sıklıkta görülüyor"
ANTALYA - Antalya'da düzenlenen 14. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi'nde konuşan TROD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Banu Atalar, "1991'de kansere bağlı ölüm oranları zirvedeyken, geçen 30 yılda kanser ölümleri yüzde 31 oranında azaldı. Kanser kaynaklı can kayıplarının azalmasında en yaygın görülen dört kanser türü olan akciğer, bağırsak, meme ve prostat kanserlerinde uygulanan tedavilerdeki gelişmeler büyük rol oynadı" dedi.
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği tarafından 2 yılda bir düzenlenen "Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi"nin 14'üncüsü, 26-30 Kasım tarihleri arasında Antalya Belek Titanic Kongre Merkezi'nde gerçekleştiriliyor. Kongre hakkında bilgi veren 14. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Yavuz Anacak, "Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği tarafından ilk olarak 1994 yılında düzenlenen Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi'nin 14.'sünde bir araya gelmenin coşku ve heyecanını yaşıyoruz. TROD, 950'ye yakın üye sayısı ile Türkiye ve bölge ülkeleri içinde radyasyon onkolojisi alanında çalışan en büyük uzmanlık örgütüdür. Üyeler içinde radyasyon onkologlar ve medikal fizikçiler bulunmaktadır. UROK, radyoterapi alanında düzenlenen tek kongre olup katılımcı sayısı 650'lere ulaşmakta. Kongre öncesi düzenlenen ve yoğun ilgi gören iki farklı konudaki kurslara da katılım yaklaşık 200 kişiyi bulmuştur. Kongre programımızda 49 oturumda yurtiçi ve yurtdışından alanında deneyimli 154 uzman bilgi ve deneyimlerini paylaşmak. Meslektaşlarımızın 280 poster, 82 sözel olmak üzere toplamda 445 bildiri ile yaptıkları çalışmaları dört gün boyunca deneyimli bilim insanlarının değerlendirmelerine sunulmaktadır" diye konuştu.
"Kanser ölümlerinin çoğu fakir ülkelerde görülüyor"
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özyiğit, "Bir teknoloji hariç olmak üzere tüm radyasyon onkolojisi ile ilgili cihazlar ülkemizde halkımızın hizmetinde. Biz bu eğitimleri de önemsiyoruz. Kanser eğitimini sadece ülkemizde değil uluslararası alanda da veriyoruz. Bu konuda kurslarımız da devam ediyor. Gurur verici bir durumdur. Bu hizmeti alamayan ülkeler Afrika ülkeleri, geri kalmış uzak doğu Asya'da bulunan ülkeler kanser ölümlerinin yüzde 70'nin olduğu ülkeler. Kanser ölümlerinin çoğu fakir ülkelerde görülüyor. Bu çok acı ve üzüntü verici bir durum. Paran varsa yaşıyorsun, paran yoksa ölüyorsun. Yaklaşık 10 milyon insanı kanser hastalığından kaybediyoruz. Bu insanların yüzde 70'i pahalı ilaçlara erişemediği için kaybediyoruz. Bu bizim tek başımıza çözebileceğimiz bir sorun değil. Kanser hastalığı önlenebilir bir hastalık. Her 3 kanserden birini alacağımız çok basit tedbirler ile önleyebiliriz" şeklinde konuştu.
"İlk dönemlerde kanser hastalarında yüzde 30'a varan bir kayıplar oldu"
Pandemi döneminde kanser hastalarının durumu hakkında bilgi veren 14. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Yavuz Anacak, "Kanser hastaları en riskli hastaların başında geliyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kanser hastaları diğer sağlıklı insanlardan yüzde 25 oranında daha sık kansere yakalandılar. Türkiye'de bu konuda net bir veri yok. Özellikle sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemlerde herkes evinde otururken kanser hastaları defalarca hastanelere gitti. Virüs ile karşılaşma oranları daha sık oldu. Bu insanların Covid-19'a yakalanma oranları arttı. Yaşlı ise yüzde 80-90'a varan can kayıpları yaşadık. İlk dönemlerde kanser hastalarında yüzde 30'a varan bir kayıplar oldu. Sürekli sokağa çıkma yasakları geldi. Böyle olunca insanlar hastanelere gitmekte sıkıntı yaşadı. Adam hastaneye gitmek istese gidemedi. Bundan dolayı hastalar ileri evrede gelmeye başladı. Bunu bizzat gördük. Hem hastanın ihmalinden hem de gecikmelerden kaynaklandı. Kanser tanısı olan hastaların bir kısmında da Covid-19 kaygısı nedeniyle onkoloji merkezlerine gitmeme, tedaviyi reddetme gibi davranışlar gözlendi. TROD bu konuda sık sık kanser hastalarının bilgilendirici doküman, video ve sosyal medya duyuruları yayınlayarak kanser şüphesi veya tanısı olan hastaların tanı ve tedaviyi geciktirmemeleri konusunda uyardı" ifadelerini kullandı.
"Ülkemizde bir proton merkezimizin olmaması büyük bir eksikliktir"
Türkiye'de kanser tedavisi için proton terapi merkezinin olmadığını söyleyen Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Selek, "Proton tedavisi henüz ülkemizde bulunmamaktadır. Proton tedavisi ile özellikle çocukluk çağı tümörlerinde yalnızca tümörlü bölgeleri ışınlayabilmek, geride kalan henüz tam gelişmemiş hassas sağlıklı organ ve dokuları koruyabilmek, kanseri tedavi edilen çocukların sonraki yaşamlarında uzun dönem yan etkilerden sakınmış normal bir hayat sürebilmelerine ve ikincil kanserlerden korunmalarına yardımcı olmakta. Ülkemizde bir proton merkezimizin olmaması büyük bir eksikliktir ve bu tedaviye ihtiyaç duyan önemli sayıda hastamız, maliyeti çok yüksek olan bu tedavi için yurt dışında ya kendi ya devlet imkanları ile ciddi miktarda harcamada bulunmakta. Hastalarımıza ciddi bir maliyet yüklediğini biliyoruz. Ülkemizde bu tedaviyi yapsak bu maliyetlerden kurtulacağımızın farkındayız. Bu tedavi artık Türkiye'de olmalıdır. Biz artık harekete geçilmesi gerektiği düşünüyoruz" dedi.
"Hastaların yüzde 90'ından fazlası normal yaşamını sürdürmektedir"
Meme kanserinde erken tanının hayati önemde olduğu belirten Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Genel Sekreteri Prof. Dr. Nilgün Okumuş, "Dünya genelinde 2020 yılı verilerine göre en sık görülen kanser, kadın meme kanseridir. Kadınlarda kansere bağlı ölümlerde ikinci en sık görülen sebep olarak karşımıza meme kanseri çıkmaktadır. Maalesef meme kanserinde erken tanının gereksiz olduğuna dair bazı sorumluluktan uzak ve talihsiz demeçler bulunmaktadır. Bunların hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı gibi meme kanseri hastalarının hayatını da tehdit edici boyuttadır. Meme kanseri tanısı erken evrede konulursa, tedavinin başarısı ve hayatta kalma şansı çok büyük oranda artmaktadır. Meme kanserinin erken evrede yakalanabilmesi için tarama testlerinin yapılması önerilmektedir. Her kadının 20 yaş üzerinde ayda bir kendi kendini muayene etmesi, iki yılda bir sağlık kuruluşunda meme muayenesi olması, 40-69 yaş aralığında ise yine ayda bir kendi kendini muayene etmesi, yılda bir sağlık kuruluşunda muayene olması ve iki yılda bir mamografi çektirmesi önerilmektedir. Meme kanseri, yayılmadan önce erken evrelerde tespit edilirse hastaların yüzde 90'ından fazlası normal yaşamını sürdürmektedir. Günümüzde modern tedavi yöntemleri sayesinde erken evre meme kanserlerinde memenin tümünün alınmasına gerek kalmadan sadece tümörlü bölgenin çıkarılması sonrası radyoterapi ile meme kanseri tedavi edilebilmektedir. Bu sayede kadınlarda hem ruhsal hem bedensel sıkıntılara yol açabilen tüm memenin cerrahi olarak çıkarılmasına daha az sıklıkla başvurulmaktadır. Meme kanserinde modern radyoterapi teknikleri sayesinde akciğer ve kalp korunarak hedeflenmiş bir tedavi yapmak mümkündür" diye konuştu.
"Rahim ağzı kanseri özellikle az gelişmekte olan ülkelerde sıklıkta görülüyor"
Rahim ağzı kanserinin aşılama programı sayesinde Avustralya'da tarih olduğunu belirten Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongre Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Zeynep Özsaran ise şunları söyledi:
"Rahim ağzı kanseri kadınlarda özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çok sık görülen bir kanser. Kanserden korkma geç kalmaktan kork diye bir sloganımız var. Erken tanı çok önemlidir. Bu nedenle tarama programları ve aşılama programları geliştirildi. Rahim ağzı kanseri özellikle az gelişmekte olan ülkelerde sıklıkta görülüyor. Gelişiminden erken yaşta cinsel ilişki, çok eşlilik, sigara, immun sistem, beslenme gibi faktörlerin yanında esas olarak uzun süren, inatçı HPV (Human Papilloma Virüs) enfeksiyonu sorumludur. Cinsel aktif kadınların yarısı yaşam boyu HPV enfeksiyonu ile karşılaşır. HPV tip 16 ve 18 rahim ağzı kanseri ile ilişkili en sık görülen yüksek risk HPV tipidir. Rahim ağzı kanserinden korunmak amaçlı aşılama ve tarama çalışmaları yıllar önce başlatılmış ve bu sayede erken tanı ve hastalığın ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. HPV aşısı, rahim ağzı kanserinin neredeyse yüzde 99'undan sorumlu HPV'e karşı geliştirilen koruyucu aşılardır.
"Geçen 30 yılda kanser ölümleri yüzde 31 oranında azaldı"
Kansere bağlı ölüm oranlarının düşmeye başladığını belirten TROD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Banu Atalar, "Bugün dünyada ölüm nedenlerinin başında kanser gelmektedir. Ancak Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü'nün yayınladığı son rapora göre ABD'de kansere bağlı ölüm oranlarında her geçen yıl gerileme görülüyor. 1991'de kansere bağlı ölüm oranları zirvedeyken, geçen 30 yılda kanser ölümleri yüzde 31 oranında azaldı. Kanser kaynaklı can kayıplarının azalmasında, en yaygın görülen dört kanser türü olan akciğer, bağırsak, meme ve prostat kanserlerinde uygulanan tedavilerdeki gelişmelerin büyük rol oynadığı belirtilmekte. Ülkemizde üstün teknoloji olarak tanımlanan 'nokta atışı' veya 'radyocerrahi' denilen radyoterapi teknikleri pek çok merkezde başarılı bir şekilde kullanabiliyor. Akciğer kanserinde nokta atışı yani hedefe yönelik radyoterapi kullanımı ile yaşam sürelerinde yaklaşık iki kat artış gözlendi. Ancak bu yöntem her akciğer kanseri hastası için kullanılabilecek bir yöntem değildir" dedi.