Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilal Doğan, sedef nedeniyle tedavi planlanan hastalara, hangi tedavi seviyesinde olursa olsun psikolojik destek verilmesi gerektiğini belirterek, bunun, hastaların gereksinim duyduğu ilaç dozunun azalmasına veya hastaların daha hızlı iyileşmesine önemli katkı sağladığını belirtti.
Doğan, yaptığı yazılı açıklamada, sedefin, cilt üzerinde pullu plaklarla seyreden, aynı zamanda birçok sistemik patolojilere neden olduğu son yıllarda gösterilen, tekrarlayan, alevlenme ve iyileşmelerle hayat boyu devam eden, uygun tedavilerle yaşama olan kötü etkileri oldukça azaltılabilen kronik bir hastalık olduğunu anlattı.
Sedef hastalığının tutulum şiddetine göre fiziksel kısıtlılıklara yol açmasının yanı sıra kişide "damgalanma", "reddedilme", "çekiciliğin azalması korkusu", "işe girişlerde, terfilerde sorun yaşama çekinceleri" gibi birçok soruna neden olduğunu kaydeden Doğan, önceden sadece deri hastalığı olarak nitelendirilen sedefin, artık sistemik bir hastalık olarak kabul edildiğine ve tedavisinde psikolojik desteğin büyük önem taşıdığına işaret etti.
Bilal Doğan, sedef hastalığı toplumun yaklaşık yüzde 1-2'sinde gözlendiğine ve oranın ülkeden ülkeye değişiklik gösterebildiğine değinirken, şunları kaydetti:
"İkizlerde ve ailelerde yapılan çalışmalar, sedefin genetik temelli ve çok faktörlü olduğunu göstermektedir. Olguların yaklaşık yüzde 30'unda birinci derece akrabalarda da sedef hastalığı saptanmıştır. Çocukluk çağında ortaya çıkan olgularda bu oran yüzde 70'lere çıkmaktadır. Kadın ve erkeklerde eşit oranda gözlenir. Ortaya çıkışı sıklıkla 15-30 yaş aralığındadır. Sedef hastalığının şiddeti oldukça değişkendir. Tek bir plak ya da bütün vücudu kaplayan lezyonlar olabilir. Tedavi için en iyi seçenek bir dermatoloğa başvurmaktır."
Sedef nedeniyle tedavi planlanan hastalara, hangi tedavi seviyesinde olursa olsun psikolojik destek verilmesi gerektiğinin altını çizen Doğan, şu bilgileri verdi:
"Bu destek, hastaların gereksinim duyduğu ilaç dozunun azalmasına ya da hastaların daha hızlı iyileşmesine önemli katkı sağlıyor. Depresyon ve anksiyete, sedef hastalarının çoğuna eşlik eden sorunlardır ve bunların en büyük nedenlerinden biri de kaşıntıdır. Bu tür psikolojik sorunların tedavisi aynı zamanda dermatolojik tedavi sonuçlarını da pozitif olarak etkiliyor. Hastaların psikolojik olarak da iyi durumda olmalarını sağlamak, sedef hastalığı tedavisinin olmazsa olmazlarından biridir. Sedef hastaları, genellikle, çeşitli nedenlerle bir psikiyatriste gitmek istemiyor. Bu durumda hastalara ilk desteği, gerek psikoterapik yaklaşım gerekse ilaç tedavileri ile biz dermatologlar vermekteyiz. Hastalığın tedavisinin en iyi şekilde devam etmesi açısından, gerekli durumlarda bir psikiyatrist tarafından muayene ve tedavi olmaları konusunda hastayı ikna ederek yönlendirmek de çok önemlidir."
Doğan, sedef hastalığının eskiden bir tek eklem tutulumu ve psikolojik etkileri net olarak bilindiğinden, sadece fizik tedavi veya romatoloji ve psikiyatri branşlarıyla çalıştıklarını, ancak artık kalp hastalıklarında, metabolik sendromda, bazı bağırsak hastalıklarında ilişkisi gösterildiğinden kardiyoloji, endokrin hastalıkları, iç hastalıkları, gastroenteroloji gibi branşlarla da yakın şekilde işbirliği içinde bulunduklarını ifade etti.
"Sedef hastaları yaz aylarında su tüketimini artırmalı"
Prof. Dr. Bilal Doğan, birçok eğitim veya üniversite hastanesinde sedef hastalığının tedavisi ve takibiyle özel ilgilenen bölümler bulunduğunu ve buralarda hastaların kayıtlarının düzenli tutulduğunu hatırlattı.
Sedef hastalığının yönetiminde en önemli konuyu, "hastanın güvenini kazanmak" şeklinde açıklayan Doğan, "Hasta doktoruna güvendiğinde, dermatoloğu tarafından planlanan tedavi ve takiplere gönüllü olarak sadık kalıyor. Bir tedavinin etkili olup olmadığı hakkında karar verebilmek için de ilacın belli bir süre kullanılması gerekmektedir. İlacın bu süreden önce bırakılmaması gerekliliği konusunda hastanın bilgilendirilmesi oldukça önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
Doğan, yaz aylarında sedef hastalarının yaşadığı psikolojik sıkıntıların arttığını, özellikle bu dönemlerde hastalığın bulaşıcı olmadığını sık sık gündeme getirmek gerektiğini belirterek, şunları vurguladı:
"Öncelikle sedef hastalığının bulaşıcı olmadığını hatırlatmak istiyorum. Fakat toplum bu hastalığa sanki bulaşıcıymış gibi yaklaşmaktadır. Bedenin kısmen açılmasını gerektiren, özellikle yüzme gibi sportif aktivitelerinde hastalar, çevrenin sadece bakış bile olsa tepkilerinden utanabiliyor, damgalanma, toplum dışına itilme korkusu yaşayabiliyor. Bu da beraberinde öz güven duygusunda belirgin zedelenmeye yol açıyor."
Yaz aylarında güneşin etkisiyle artabilecek kaşıntı hissinin azaltılması için kaybedilen suyun yerine konulması gerektiğine dikkati çeken Doğan, hastalar için "su tüketimini artırmaları", "nemlendirici kullanmaları", "deride kızarıklık oluşturmayacak şekilde, dermatolog önerisi doğrultusunda, belirli sürelerle güneşlenmeleri" önerilerini sıraladı.