Ülkemizde, dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerin yaklaşık yarısı iskemik kalp hastalıklarına bağlı olurken, ikinci sırayı yaklaşık yüzde 25 sıklıkla beyin ve damar (serebrovaskuler)hastalıkları almaktadır. En sık görülen kronik kalp hastalıkları, hipertansiyon, koroner arter hastalığı, serebrovaskuler hastalıklar, kalp ritim bozulukları, kalp yetmezliği ve kalp kapak hastalıklarıdır. Kalp ve damar hastalıklarının görülme sıklığı yaş ilerledikçe artmaktadır ve erişkinlerde görülen olgu oranı (prevalansı) yüzde 15 civarındadır. Sıklıkla sigara, hipertansiyon, diyabet, kanda bulunan yağ seviyelerinin bozulması (dislipidemi), obesite ile ilişkilidir. Hipertansiyon, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça sık olarak görülmektedir. Erişkinlerde yaklaşık prevelansı yüzde 35'dir.
Kalp ve damar hastalığı riskini artıran faktörlere dikkat
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Türk Kardiyoloji Derneği Girişimsel Kardiyoloji Birliği Başkanı Prof. Dr. Enver Atalar: "Hipertansiyonun ileri yaşlarda sıklığı giderek artmaktadır. Kalp ve damar hastalığı riskini en fazla artıran hastalıkların başında gelen diyabet, ülkemizde de giderek artmaktadır. Son çalışmalara göre diyabet prevalansı ülkemizde yüzde 15'e yaklaşmıştır. Bilindiği gibi, diyabet hastalarının yaklaşık üçte ikisi kalp ve damar hastalıklarından ölmektedir. Yüksek kan kolestrolü, kalp krizi ve inme riskini;dolayısıyla ölüm riskini artıran bir diğer faktördür. Türkiye de yüksek LDL kolestrol prevalansı yüzde 15 olup, kalp damar hastalığı olanlarda bu oran yüzde 35-40'tır" dedi.
Sigara içme oranı, sigara karşı kampanyalara rağmen ülkemizde yüzde 31'dir şeklinde ifade eden Prof. Dr. Enver Atalar sözlerine şöyle devam etti: "Kalp ve damar hastalığı riskini artıran diğer bir faktör de, sağlıksız beslenme ve fiziksel hereketsizliktir. Sağlıksız beslenme ve fiziksel hareketsizlik sonucunda diyabet ve hipertansiyon gelişme riski artmakta ve hastaların önemli bir kesiminde obesite gelişmektedir. Obezite erişkin nüfusta yaklaşık yüzde 32 sıklıktadır ve ne yazık ki giderek artmaktadır. Yaş, kalp damar hastalıkları için güçlü bir risk faktörüdür. Ülkemizde doğumda beklenen yaşam süresi uzamakta ve yaşlı nüfus oranı artmaktadır. Nüfusun yaşlanması ile kalp damar hastalıkları da buna parallel olarak artmaktadır."
Riski azaltan yaşam tarzını benimsemek önemli
Kalp damar hastalıklarından korunmak veya kalp damar hastalığı olanlarda kardiyak olay ve ölüm riskini azaltmak için riski azaltan yaşam tarzını benimsemek, riski artıran hastalıkları önlemek ve onları uygun şekilde tedavi etmek gerekmektedir vurgusu yapan Prof. Dr. Enver Atalar: "Öncelikle sigara ve diğer tütün ürünlerinin içilmemesi, içiliyorsa bırakılması gerekir. Kan basıncı yüksekliği varsa, en uygun ilaçlarla tedavi edilmeli ve kan basıncı önerilen hedef değerlerde tutulmalıdır. Kolesterol yüksekliği saptanmış ise kılavuzlarda önerildiği şekilde eşlik eden hastalıklara göre önerilen kolestrol düzeyi uygun ilaçlarla sağlanmalıdır. Diyabet varsa, kan şekeri düzeni uygun ilaçlarla ve egzersiz ve diyetle sağlanmalı, sıkı kan basıncı ve dislipidemi tedavisi mutlaka verilmelidir. Kalp damar hastalığı olan hastalarda, uygun kan sulandırıcı (anti-platelet) tedavi de mutlaka tedavinin bir parçası olmalıdır. Maksimum anti-iskemik tedaviye rağmen göğüs ağrısı devam eden veya geniş alanda kalp kasının oksijensiz kaldığı (miyokard iskemisi) saptanan hastalarda koroner anjiyografi yapılmalı ve takiben uygun damarı açma (revaskularizasyon) tedavisi yapılmalıdır. Şah damarı (karotis arter) darlığı saptanan semptomatik hastalarda, karotis stent işlemi veya cerrahi endarterektomi planlanmalıdır. Atar damar (periferik arter) hastalığı saptanan hastalarda ilaç tedavisine ek olarak, gerekli durumlarda revaskularizasyon işlemi yapılmalıdır. Bir kalp ritim bozukluğu olan atriyal fibrilasyonu hastalarında, inme ve periferik embolizasyonu önlemek amacıyla kan sulandırıcı (antikoagulan) tedavi verilmeli, uygun hastalarda ritim düzeltici ilaç veya yakma, dondurma (ablatif) tedavileri uygulanmalıdır. Embolizasyonu önlemek amacıyla, antikoagulan tedavi verilemeyen hastalarda sol atriyal apendiks kapatma tedavisi akılda tutulmalıdır"dedi.
Pandemi döneminde kalp krizine bağlı ölüm ve kalp yetmezliği sıklığı arttı
Prof. Dr. Enver Atalar: "COVID-19 pandemisi ülkemizde görülmeye başlandığında, ölüm riskinin en fazla kalp hastalarındaolduğu ve evlerinden çıkmamaları gerektiği ısrarla vurgulandığı için aynı zamanda kalp damar hastalığı olanların önemli bir kısmını oluşturan 65 yaş üstü insanların sokağa çıkması yasaklandığından, hastalarımızın büyük bölümü COVID-19 korkusu nedeniyle aylarca kontrollerine gitmediler. Dahası, kalp krizi geçiren, inme geçiren hastalar bile pandemi nedeniyle hastaneye başvurmadılar, olayı evde geçirdiler. Bunun sonucunda, pandemi döneminde özellikle kalp krizine bağlı ölüm ve kalp yetmezliği sıklığı arttı" dedi.
Kalp yetmezliği tanısıyla izlenmekte olan hastaların bir kısmında, kalbin çalışma gücünde yetersizlik (dekompansasyon) geliştiği ve son döneme kadar hastanelere başvurmadıklarını biliniyor diyen Prof. Dr. Enver Atalar şunları ekledi: "Bu dönemde hipertansiyon hastalarının, kan basıncı kontrolleri sıklıkla bozuldu. Pandemi sürecinde, birçok hastada çarpıntı şikayetleri gelişti, bunların bir kısmının anksiyeteye bağlı olduğu ama bir kısmının da aritmi sonucu olduğu gözlemlendi. Aritmi gelişen hastaların bazılarının atriyal fibrilasyon olduğu saptandı. Atriyal fibrilasyon gelişen hastaların ne kadarında inme, periferik emboli kalp yetmezliği, ölüm gibi olaylar olduğunu bilemiyoruz. Bayılma şikayeti olan ve COVID-19 korkusuyla hastaneye başvurmayan hastalar oldu. Dolayısıyla, kalp ve damar hastalığı olan birçok hasta, gitmesi gerektiği halde sağlık merkezlerine gitmedi veya gidemedi."
Kalp hastaları tedavilerine pandemi döneminde de devam etmeli
COVID-19 pandemisi sürecinde, hastaların çoğuna, raporlu ilaçları eczanelerden reçete olmaksızın ulaştırılmaktadır. Kalp hastalarının ilaçlarına düzenli olarak kullanmaya devam etmeleri gerekmektedir diye belirten Prof. Dr. Enver Atalar sözlerine şöyle sürdürdü: "Göğüs ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, bacaklarda şişme, kan basıncında aşırı yükselme, bayılma, kanama gibi olağan dışı şikayeti olan hastaların mutlaka sağlık kuruluşuna acilen başvurması gerekmektedir. Varfarin içen hastalar, 3-4 haftada bir kan tahlillerini (INR) ihmal etmemelidir. Hiçbir şikayeti olmayan, kan basıncı düzenli ve normal olan, ilaçlarını düzenli kullanan hastaların gereksiz yere sağlık kuruluşlarına başvurması önerilmez. Hastaların COVID-19 enfeksiyonundan korunmak için, aşı olmaları ve bulaş riskini azaltmak için azami çabayı göstermeleri, salgınla ilgili yapılan önerilere uymaları gerekmektedir. Pandemi döneminde hastaların hareketsiz kalmamaları, mümkün ise tedbir aldıktan sonra parklarda veya en azından ev içinde yürüyüş yapmaları önerililer. Tuz, karbonhidrat ve yağ tüketimini azaltmaları, meyve-sebze ağırlıklı gıdalarla beslenmeleri uygun olacaktır."