Kötü Giden İlişkinizi Zorla Sürdürüyorsanız?

Zorlaya zorlaya götürmeye çalıştığınız, pek de hayallerinizi karşılamayan, birçok problem yaşadığınız ama ısrarla sürdüğünüz bir ilişkiniz mi var?

Klinik Psikolog Sinem Demir; ‘’Taşların bir türlü yerine oturmayacağı’ düşüncesinin sezildiği duygusal ilişkileri farklı yönleriyle değerlendirdi:

Belli bir süredir devam eden duygusal ilişkilerde kişinin kendisine ‘bu ilişkiden emin miyim?’ sorusunu sıklıkla sorması, ‘arada kalmış’ bir ilişki içinde olduğunu gösterebilir.

‘Arada kalmış’ bir ilişki; kısa süre önce başlamış ya da uzun yıllardır devam eden veya evlilik planlarının yapıldığı, hatta evlilik aşamasındaki bir ilişki olabilir. Sürekli çatışma yaşamak bir kenara, görünürde keyifli zaman geçirilen, kişilerin birbirlerini ‘az çok uygun’ bulduğu ilişkilerde bile alttan alta ‘emin olamama, tedirginlik, sıkıntı’ yaşanıyorsa, arada kalmış bir ilişkiden söz edilebilir. Arada kalmış ilişkilerin genel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

Arada kalmış ilişkilerdeki duygu, düşünce ve davranışlarda ahenksizlik ve tutarsızlık vardır. İlişkiden emin olmanın vereceği huzur ve derin mutluluk hissi yerine; yüzeysel ve zorlama yaşanan keyifli anlar ve ani çöküşler, düşünsel-duygusal paylaşımın yetersizliğinden oluşan ‘sıkılma’ gibi duygu-durumlar yaşanır. İlişki spontan bir şekilde akmıyordur; tartışmalarla veya sürekli faaliyetler (geziler vs) planlayarak, ilişkiyi siz (biriniz veya ikiniz birden) sürüklüyorsunuzdur.

Arada kalmış ilişkilerde (bir taraf veya her iki taraf için), bir ilişkide beklenebilecek temel jestler yapılırken zorlanılır, ‘unutarak’ yapılmaz veya sanki bir görevmiş hissi vererek rutine bağlanır.

Özen göstermiyorsa durumu normalleştirmeye çalışırsınız (örneğin; “el ele tutuşmayı sevmemesi normal” veya “her hafta sonu buluşmaya bence de gerek yok” gibi…). Rutine bağlanan jestler ise sıkıntı verir. Her iki durumda da, aslında işlerin yolunda gitmediğini hissedersiniz.

Yanlış bir yapbozun parçalarını zorla birbirine eklemeye çalışmak gibi, arada kalmış bir ilişkideki kişiler de (biri veya ikisi; kendini ona veya onu kendine) birbirlerine tam olarak yakışmadıklarını hissederler.

‘Birini kendine yakıştırmak’, o kişinin yüz vücut ifadesinden, değer yargılarından, davranışlarından ve bunlarla oluşan duygulardan etkilenebilir. O kişiyi beğenseniz bile, sanki olması gereken yer, sizin yanınız değildir.

O kişinin annelik/babalık için yetersiz olduğunu düşünmeyebilirsiniz de, kendi çocuğunuzun anne/babası olarak içinize sindiremezsiniz. Onu, yaşlılığınızda birlikte yaşayacağınız, birbirinize bakmak zorunda kalabileceğiniz zamanların hayaline bir türlü oturtamazsınız; sabır, emek ve güçlü sevgi gerektiren fedakârlıklara yeterince motive olamayacağını düşünürsünüz.

Arada kalmış ilişkilerde, birbirinizin arkadaşlarıyla görüşmeye (biriniz veya ikiniz birden) gönülsüz olursunuz. Başkalarının yanında abartılı bir ilgi sergileyip yalnızken soğuk olmak veya başkalarının yanında sanki hiç birliktelik yaşanmıyormuş hissi verecek kadar kopuk olmak…gibi.

Bunlar, o ilişkiye ait olma hissinin yapay bir şekilde zorlanmasından, başkalarının yanında maskelenemeyecek kadar yetersiz (saygı, sevgi, tutku) duyguların olmasından kaynaklanabilir.

İlgili Sağlık Konuları

İlgili Haberler