Takır, AA muhabirine yaptığı açıklamada, halk arasında kireçlenme olarak bilinen osteoartrit hastalığının 50 yaş üzeri bireylerde sık olarak görüldüğünü söyledi.
Toplumlarda bu hastalığın yüzde 13-18 arasında görülme sıklığı olduğunu dile getiren Takır, kireçlenmenin genel olarak eklem yapısının bozulmasıyla gelişen bir hastalık olduğunu kaydetti.
Doç. Dr. Selçuk Takır, hastaların ağrıdan ve hareket kısıtlılığından muzdarip olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Kireçleme hastalığı, eklem yapısının bozulması ve kemik yapısının değişmesi sonucu ağrı ve hareket kısıtlılığıyla karakterize bir hastalıktır. Bu hastalığın tedavisinde kilo vererek eklemlerin korunması, ağrı kesici-iltihap kurutucu ilaçların kullanılması gibi yaklaşımlar bulunmaktadır. Hareket kısıtlılığının ilerlediği hastalarda ise eklem cerrahisi yapılır. Bununla birlikte hastalığın kesin bir tedavisi yoktur."
Takır, tedavide diz içerisine çeşitli enjeksiyonların yapılmasıyla hastaların fayda görebildiğine işaret ederek, "Yoğunlukla sodyum hyalüronat veya kortizon ilaçlarının diz içerisine enjeksiyonları yapılarak hastanın akut dönemdeki atak ağrıları ve beraberinde görülebilen iltihabın azaltılması yaklaşımları klinikte uygulanabilmektedir. Ancak bu uygulamalar her hastaya yapılamamakta ve hastalığı kesin tedavi etmemektedir." diye konuştu
"Hidrojen sülfür vücudun ürettiği gaz yapılı bir madde"
GRÜ Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Kürşad Aytekin ile yürüttükleri çalışmada hidrojen sülfürün bu hastalığın tedavisindeki yerini araştırdıklarını anlatan Takır, hidrojen sülfürün vücudun ürettiği gaz yapılı bir madde olduğu bilgisini verdi.
Takır, vücudun bu gaz yapılı maddeyi fizyolojik koşullarda ürettiğini ve doğada da bulunduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
"Fizyolojik koşullarda plazmada 1 milimolar civarında bulunmaktadır. Çeşitli çalışmalarda diz ekleminde de hidrojen sülfürün üretildiği gösterilmiştir. Biz bu noktadan hareketle diz içerisine hidrojen sülfürü uyguladığımızda kireçlenme hastalığının ilerlemesini durdurabilir miyiz? Bir şekilde bu hastalığın gelişimini engelleyebilir miyiz? Diye düşündük."
Bu amaçla cerrahi yöntemle deney hayvanlarında kireçlenme oluşturduklarını dile getiren Takır, "Hayvanların sol dizlerinde kireçlenme yaptık, sağ dizlerini ise sağlıklı kontrol olarak tuttuk. Kireçlenme oluşturduktan sonra hayvanlarda semptomların gelişmesi için 4 hafta süre ile bekledik." ifadesini kullandı.
"Kısa ve uzun dönem etkisini gözlemledik"
Takır, dört hafta sonunda hayvanların kireçlenme oluşan dizlerine hidrojen sülfür enjekte ettiklerini anlatarak, "Birinci günde bu hayvanları sakrifiye ettik, bir kısım hayvanı ise dört hafta sonra sakrifiye ettik, buradaki amacımız kısa ve uzun dönem etkisini gözlemlemekti." dedi.
Aynı zamanda hidrojen sülfürün etkisini tedavide kullanılan bir ilaç olan metilprednisolon ile karşılaştırdıklarını kaydeden Takır, "Bir kısım deney hayvanında da metilprednisolonun etkisine baktık." şeklinde konuştu.
Doç. Dr. Selçuk Takır, şunları aktardı:
"Cerrahi yöntemle kireçlenme hastalığı oluşturduğumuz hayvanların diz içerisine hidrojen sülfür enjekte ettiğimizde kısa dönemde hastalığın oluşumunun engellenmediği ancak daha uzun sürede hastalığın ilerlemesini belirgin bir şekilde azalttığını gözlemledik. Hidrojen sülfür uygulanmayan deney hayvanlarının dizlerindeki hasarla kıyaslandığında belirgin bir şekilde azalttığını gözlemledik."
Hidrojen sülfür ile görülen bu etkinin metilprednisolon ile görülen etkiden de fazla olduğunu gözlemlediklerini kaydeden Takır, "Aynı şekilde dizleri içine hidrojen sülfür enjekte edilen deney hayvanlarının dizlerindeki hasarın 4 hafta sonunda incelendiğinde metilprednisolon enjekte edilenden çok daha belirgin düzeyde az olduğunu gözlemledik. Çalışmamızın sonucu gösteriyor ki kireçlenme hastalığının tedavisinde hidrojen sülfürün bir yeri olabilir."
Doç. Dr. Selçuk Takır, çalışmanın sonuçlarının daha ileri deneylerle desteklenmesi ve insanlarda da uygulanabilir aşamaya gelmesi için araştırmaların sürdürüleceğini aktardı.