Diyabet, insülin eksikliği ya da insülin etkisindeki bozukluklar nedeniyle ortaya çıkan kronik bir metabolizma hastalığı. Tüm dünyada 200 milyon civarında diyabetli kişi var. Ülkemizde görülme oranı %7,4 civarında. Tüm diyabetliler arasında Tip 2 diyabet oranı %90’nın üzerinde ve bu hastaların %80 – 90’ı obez. Dünyada obezite ve diyabetten oluşan ikili bir salgından söz edilmekte.
Diyabette son yıllarda yaşanan gelişmelerden bahseden Çamlıca Erdem Hastahanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Ergül, “Son 20 yılda, insülin saflığında gelişmeler sağlandı. İnsülin Immunugenetik problemleri azaltıldı. 1980 yılında insan insülin kullanımı ve hastaların kendi glisemi düzeylerini saptayacak aletlerin geliştirilmesi daha fizyolojik değerler sağladı. Geliştirilen insülin analogları ile endojen insülin salınımı daha iyi taklit edildi ve geleneksel insülin tedavisinin kısıtlamaları aşıldı. İnsülin pompa kullanımı gelişen teknoloji ile basitleştirilip komplikasyonları önlemeye yönelik mekanizmalarla glisemik kontrolün sağlanmasında uygun endikasyonlarda diyabet tedavisinde maliyetinin yüksek olmasına rağmen en iyi seçenek haline geldi. İnsülin pompaları ve glikoz sensörlerindeki teknolojik ilerlemeler, yapay pankreasları geleceğin gündemini aldı. Dünyanın farklı araştırma merkezlerinde, çeşitli kök hücre kaynaklı (embriyonik, erişkin, fetal) adacık ya da beta hücrelerini laboratuar koşullarında üretip Tip 1 diyabetin tedavisinde kullanmaya yönelik çalışmalar devam etmektedir. Uygun merkezlerde, son dönem böbrek yetersizliği gelişmiş ve böbrek transplantasyonu yapılacak (veya yapılmış) olan Tip 1 Diyabetli hastalarda pankreas transplantasyonu da düşünülebilir. Tip 2 Diyabet tedavisinde 1940’lı yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan Sülfanilüre grubu oral Anti Diyabetiklerden sonra çeşitli etki mekanizmalarıyla değişik sınıflarda OAD’ler geliştirilmiştir. Son 10 yılda gündemde olan ve halen ülkemizde ruhsatlandırılan veya ruhsatlandırılma aşamasında olan tedavi yöntemleri inkretin hormon bazlı tedavilerdir. İnkretinler gastrointestinal sistemden salgılanan hormonlardır. “İnkretin Etkisi” ise damar yolu ile glukoz yüklenmesine kıyasla ağızdan glukoz alımı sonrasında gastrointestinal sistemin enteroendokrin hücrelerinden salgılanan peptitler (inkretinler) sayesinde insülin salınımında daha fazla artış meydana gelmesidir. Tip 2 Diyabette inkreatin etkisi azalmış veya yoktur. Yeni yaklaşımlar ya dışarıdan inkretin verilerek (GLP-I Anologları, Liragulitid, Eksanitid…) ya da endojen insülinleri arttırarak (DPP-4 İnhibitörleri, Sitagliptin, Vildagliptin …)inkretin etkisi arttırılır. Diyabet hastalığının öyküsünde gerçek bilimsel devrim 1921’de Baytin ve Best tarafından İnsülinin keşfi ve kullanımıdır. Gelinen bu bilimsel ve teknolojik tüm gelişmelerin gösterdiği ise, Diyabetin Tedavisinde, temeline hastayı alan Endokrinolog - İç Hastalıkları Uzmanı, Diyabet Hemşiresi, Diyetisyence yönlendirilen Tıbbi Beslenme Tedavisi, Egzersiz, Yaşam Tarzı Değişiklikleri odaklı izlem ve tedavilerdir.” dedi.