Öncelikle bekaretin ne demek olduğunu tartışmak gerekir. Bu kavramın içine sevişme, karşı cinsle temas, dokunma, oral ve anal yolla yaşanan birliktelikler de dahildir.
Toplumumuzda cinselliği yaşamanın kadınlar için hala bir hak olarak görülmediğini söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe; “Erkekler ergenlikten itibaren cinselliği yaşamaları için teşvik edilirken, toplum kadınları ise cinsel olarak baskılamakta ve bekaretin evlenene kadar korunması gerektiğini savunmaktadır. Öncelikle bekaretin ne demek olduğunu tartışmak gerekir.
Bekaret; kişinin daha önce cinsel ilişki yaşamamış olmasıdır.
Daha önce karşı cinsle hiç temasta bulunmamış bir kişiye bakir ya da bakire denir. Toplumumuzda ise bekaret penisin vajinaya girmesi ile ölçülüyor, kızlık zarında bir açılma olup olmadığıyla değerlendiriliyor ve kadından vajinasını sürekli koruması bekleniyor, oysa ki bekaret iki bacağın arasında değil beyindedir.” dedi.
Bekareti kaybetmenin genç kızların en büyük korkularından biri olduğunu da Dr. Keçe; “Cinselliği yaşamak ve cinsel olarak arzularını, duygularını ve isteklerini ifade etmek kızlar açısından gerçekten zor bir durumdur.
Oysa ki nasıl doğuştan erkekte yoğun cinsel dürtüler varsa, kadında da vardır. Toplum cinselliği yaşayan ve bunu açıkça ifade eden bir kadına hoş bakmaz, bu da genç kızlarımızı bazı şeyleri gizlice yaşamaya itiyor.
Bunun sonucunda suçluluk, günahkarlık, pişmanlık duyguları ortaya çıkıyor ve bu genç kızlarımız sürekli bekaretlerine bir zarar gelip gelmediği ya da ilk gece kan gelip gelmeyeceği korkusu ile yaşıyorlar. İlk cinsel ilişkide kanamanın olmaması, çok yanlış bir şekilde kültürümüzde ve diğer bazı kültürlerde kadının bakire olmadığının bir kanıtı olarak kabul edilmektedir. Bu çok büyük bir yanlıştır, zira her kadının anatomik yapısı birbirinden farklıdır.” dedi.
İlk gece korkusunun toplumda çok yaygın olduğunu ifade eden CİSED Başkan Genel Yardımcısı Psk. Gülüm Bacanak; “Toplumumuzda hem kadınlarda hem de erkeklerde ilk ilişkinin zor olması gerektiği ve mutlaka kan gelmesi gerektiğine dair bir inanış var.
Oysa ki bu doğru değildir. Çünkü kızlık zarı toplumda zannedildiği gibi vajina girişini bir perde gibi kapatmaz, ortasında adet kanının akabileceği bir açıklık bulunur ve penis buradan çok rahat bir şekilde içeri girebilir.
Eğer kadın rahatsa, eşi ile birbirilerini gevşetmeyi başarmışlarsa, yeterli ön sevişme yapılıp vajina ıslanmışsa ilişki çok rahat olur ve kızlık zarında veya vajinada doğumsal bir anormallik yoksa kan da gelmez. Yani her şey doğru yapılırsa kanama olmaz.
Kanamanın nedeni kadının kendini kasması, kuru kalması erkeğin de zorlamasıdır. Ancak hem erkekte hem kadında kanama beklentisi olduğu için kanama olmayınca hem erkek eşinden şüphe eder ve onu suçlar, hem de kız bakire bile olsa kendinden şüphe eder.
Bu da cinsel hayata sağlıksız bir başlangıca neden olur ve çiftin birbirine olan güvenini sarsar.’’ dedi. CİSED’e bekaret ve kızlık zarı ile ilgili her gün onlarca soru geldiğini de söyleyen Psk. Gülüm Bacanak; “Genç kızlarımız ve erkeklerimiz bekarete fazlasıyla kafayı takmış durumdalar ve yaşadıkları her cinsel eylem sonucu bekaretin yerinde durup durmadığını sorguluyorlar.
Henüz karşı cinsle hiçbir temasta bulunmamış genç kızlarımız dahi “düşme, sert bir yere oturma, ata binme,havuza atlama, duşta vajinaya su tutma, vb.” nedenlerle bekaretlerini kaybettiklerini bile düşünebiliyorlar. Ya da erkek arkadaşları, nişanlıları ya da eşleri ile sevişirken kendilerini kızlık zarını korumak adına o kadar çok kasıyorlar ki vajinismus olabiliyorlar.
Bir damla kan bekaretin kanıtı değildir. Bir ilişkideki sevgi, saygı, güven, bağlılık gibi bir çok kavram bir damla kan yüzünden zarar görebiliyor. Bu da çiftler arasında uzun yıllar süren cinsel sorunlara yol açıyor.’’ dedi.