Toplumda bir endişe gibi algılanan sosyal fobinin aslında bir hastalık olduğu bildirildi.
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdurrahman Altındağ, insanların çoğunlukla sosyal fobiyi bir hastalık gibi değil, bir endişe, bir kaygı hali gibi değerlendirdiğini ve tedavisinin olabileceğini çok fazla düşünmediğini söyledi.
Doç. Dr. Altındağ, sosyal fobinin girilen sosyal bir ortamda onaylanmayacak, beğenilmeyecek bir davranışta bulunmaktan duyulan korku olarak nitelenebileceğini belirtti.
Sosyal fobisi bulunan kişinin, girdiği ortamda, ''nasıl konuşacağı'', ''nasıl yemek yiyeceği'', ''nasıl telefonla konuşacağı'' gibi konularda endişe duyduğunu ve bu endişenin fiziksel ve duygusal olarak çeşitli belirtilerle kendini gösterdiğini ifade eden Altındağ, şöyle konuştu;
Sosyal fobisi bulunan kişiler, genellikle sosyal ortamlardan ve kişilerle göz temasında bulunmaktan kaçınır. Kişilerde böyle ortamlara girdiklerinde bir an önce ortamdan uzaklaşma isteği oluşur. Yüz kızarması, terleme, ağız kuruması, kalp çarpıntısı gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkabilir.
Bu kişinin diğer insanlarla çeşitli şekillerde ilişki kurmasının önüne geçen bir hastalıktır. İnsanlar çoğunlukla sosyal fobiyi bir hastalık gibi değil, bir endişe, bir kaygı hali gibi değerlendiriyor ve tedavisinin olabileceğini çok fazla düşünmüyor. Bu nedenle tedavi için başvuru oranı nispeten düşük.
Doç. Dr. Altındağ, sosyal fobinin oluşmasında biyolojik ve sosyal faktörler ile geçmiş dönem yaşantılarının etkili olabildiğini belirtti.
Sosyal fobinin oluşumunda ergenlik ve daha öncesi çocukluk dönemi yaşantılarının önemli etkisi olduğunu dile getiren Altındağ, şöyle konuştu;
Bu dönemde, katı ve otoriter ebeveyn tutumları çocuğun kendisini ifade etmesine imkan verilmemesi ve kendini ifade ettiğinde çocuğun utandırılması, zor durumda bırakılması ve rencide edilmesi olumsuz etkilere neden oluyor. İleride kişi benzer bir durumla karşılaştığında bir kaygı geliştiriyor. Kişi, bir şekilde kendini ifade ettiği zaman, babasından azar işittiğini hatırlıyor, benzer bir tavırla karşılaşacağını düşünerek bu ortamdan çekiniyor.
Doç. Dr. Altındağ, sosyal fobinin oluşmasında genetik faktörlerin de etkisi olabileceğini, bazı insanların doğuştan çekingen bir yapıya sahip olabildiğini ancak bunun kader olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı.
Herkesin kendi kapasitesi ölçüsünde sosyal performans sergileme, kendini ifade etme şansı olduğunu belirten Altındağ, ''İyi birer hatip olamayız, üst düzey gösteriler yapamayabiliriz ama kendi özel yaşantımızda sosyal bir varlık olarak hayatımızı sürdürebiliriz, iyi ilişkiler kurabiliriz'' dedi.
Doç. Dr. Altındağ, sosyal fobinin daha çok kadınlarda görüldüğünü, ancak tedavi için çoğunlukla erkeklerin başvurduğunu belirtti. Bunun sebebinin toplumda kadının çok fazla bir sosyal performans göstermesinin beklenmediğini ifade eden Altındağ, şunları anlattı;
Klinik olarak bakıldığında erkekler arasında görülme sıklığı daha fazla ancak dışarıda bir çalışma yapacak olursanız kadınlarda belki iki katı daha fazla gözleniyor. Ancak kadınların erkekler kadar sosyal performans göstermesi beklenmiyor. Bu nedenle kadınların başvuru oranları daha düşük.
Altındağ, sosyal fobi görülen her 3 hastadan ikisinde çekingen kişilik bozukluğu da bulunduğunu ve hastalığın genellikle 15-25 yaş arasında başladığını dile getirdi.
Sosyal fobisi bulunan kişilerin, kendilerinde kaygı hali yaratan ortamlardan kaçınarak yaşamlarını sürdürebildiğini ancak bunun kişinin birçok fırsatı ya da imkanı kaçırmasına neden olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Altındağ, kişi öğretmen ya da öğretim görevlisi olacaksa bundan kaçındığını ve bu yönde bir tercih yapmadığını, karşı cinsle olan ilişkilerinde zorlandığını, üst düzey bir yöneticiyle konuşmaktan çekindiği için kariyerinde belki de yükselemediğini dile getirdi.