Yalnız Kalmak Sağlığımızı Bozuyor!

Yalnızlığın sanata konu olması eskilere kadar uzanmasına karşın bu konudaki bilimsel araştırmalar çoğunlukla 1970'li yıllardan sonra dikkatimizi çekmektedir.

Batı toplumları endüstrileşmeyle birlikte “narsistik çağı”nı yaşamaktadır. Aynı zamanda bu dönem yalnızlığın neredeyse salgın olarak yayıldığı “yalnızlık çağı” olarakta adlandırılabilir. Maddi olarak zenginleşen kaynakları gün geçtikçe artan ülkelerde buna karşın insanların giderek yalnızlaştığı ve izole olduğu dikkati çekmektedir.

Yalnızlığın yaşı yoktur. Hepimiz yaşamımızın belli dönemlerinde kendimizi yalnız hissetmişizdir. Gerçekte yalnız olmakla yalnızlık hissetmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Bazen kalabalıklar içinde de yalnız ve izole hissedebiliriz. Albert Einstein’in “tüm dünyada tanınmış bir insan olmak ve kendini bir o kadar yalnız hissetmek çok garip” sözü yalnızlık duygusunun koşullardan bağımsız ve evrensel olduğunun güzel bir örneğidir. Yalnızlık duygusuna genelde diğer insanlardan kopma, mutsuzluk ve çaresizlik hissi de eşlik eder.

Yalnızlık öznel bir deneyimdir. Her birey yalnızlığını kendine göre yaşar. Bu bağlamda yalnızlığın tanımı da kişiden kişiye değişir. Yalnızlık terimini ilk kullanan Freud 1939 yılında yazdığı makalesinde kişinin yalnızlık deneyimi yaşamasının içsel psişik yapısını tamamiyle değiştirebileceğini vurgulamıştır. Carl Gustav Jung’a göre yalnızlık, çevrede insan olmaması değil, önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramaması ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğunda hissedilen duygudur. Diğer tanımlar: kişinin var olan ilişkileri ve olmasını istediği ilişkiler arasındaki uyumsuzluk ve buna bağlı hoşnutsuzluktur; kişide ait olamama duygusu ve azalmış sosyal destek; paylaşımın olamaması, yaşanan deneyimden farklı bir deneyime özlem; diğerlerine ihtiyaç duymaya rağmen yalnız olma; boşluk ya da için boş olması hissi olarak ifade edilir.

Yalnızlık hissinin tarih öncesi çağlarda tek başına avlanma zorunda kalan savaşçılara kadar uzandığı, genetik olarak kodlandığı, o dönemde büyük ve yırtıcı hayvanları avlamanın zorluğu nedeniyle avcıların yalnız kalmak istemediği ve topluluk halinde yaşam ve avlanmanın bu duygu ile başa çıkma ihtiyacı sonucu doğduğu söylenmektedir. Tek yumurta ikizlerinde bu benzerliğin çok belirgin olması, bazı ailelerde yalnızlık hissinin daha yoğun görülmesi genetik yatkınlığı dikkate almamızı gerektirir. Genetik olarak içe dönük ve yalnızlık hissinin yoğun olarak yaşayan kişilerde belki bunun bir hastalık olarak ele alınması ve tıbbi destek verilmesi gerekebilir.

Yalnızlığın ortaya çıkışında rol oynayan etkenler arasında genetik yatkınlık yanında çevresel etkenler ve kişinin psikolojik durumu da önemli olmaktadır. Erken çocukluk döneminde ev ya da okul değiştirme, arkadaş kaybı, ebeveynlerin ayrılması ya da ölmesi, okulda arkadaş edinememe, sosyal becerileri geliştirememe yaşamın ileri dönemlerinde yalnızlık duygusunun hissedilmesine zemin hazırlamaktadır. 12–18 yaş arası ergenlerde akranları tarafından dışlanan ve şiddete maruz kalanların yalnızlık hissinde artma, madde kullanımına yönelme, intihar eğiliminin 2–3 kat yükseldiği görülmektedir. Yetişkinlerde de taşınma, göç, iş değiştirme, cinsiyet, ırk, dini inançlar nedeniyle ayrımcılığa uğrama, dil bilmeme, hastalık nedeniyle izole olmak yalnızlık duygusunu besler büyütür. Bazen sorunlu insanlarla bir arada yaşamakda diğer insanlardan uzaklaşmaya yol açar. Amerika da yaşlılarda yalnızlık oranının yaklaşık %17 olduğu, evlenmemiş, sağlık sorunları olan, eğitimsiz, işlevsel bozukluğu ve ekonomik sorunları olan, evde yalnız yaşayan yaşlılarda bu hissin daha yoğun olduğu gözlenmiştir.

Yalnızlık hissi süregenlik kazandığında çeşitli bedensel ve ruhsal sorunlara yol açmaktadır. Araştırmacılar yalnızlık ve sosyal izolasyonun en temel bazı içsel süreçlerimizi etkilediği bunlardan birinin de genlerin çalışması olduğunu göstermiştir.

Örneğin bağışıklık sisteminin enfeksiyon hastalıklarındaki koruyucu etkisinin azaldığı, enfeksiyonlara yatkınlığın arttığı araştırmalarla gösterilmiştir. Araştırmalar sosyal çevrenin sağlığı etkilediği yalnız ve sosyal olarak izole insanların daha erken öldüğünü göstermiştir. Yalnızlık hissini yoğun olarak yaşayan kişilerde kandaki beyaz kürelerin oluşumunda rol alan genlerin çalışması incelediğinde bazı genlerin aşırı çalıştığı, bazılarının ise normalden az çalıştığı tespit edilmiştir.

Aşırı çalışan genler enflamasyondan sorumlu olurken, az çalışan genler ise viral mekanizmalar ve antikor üretimiyle ilgili bulunmuştur. Genlerin çalışması ne kadar insan tanıdığınızla değil, insanları kendinize ne kadar yakın hissettiğinizle alakalıdır. Ayrıca sosyal izolasyon moleküler düzeyde insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Stres durumunda kortizolün enflamasyon yapan genleri baskılaması ortadan kalkar ve kalp hastalığı ve kanser gibi hastalıkların ortaya çıkma riski artar. Yalnızlık hissi strese yol açarak diğer sistemleri de olumsuz etkileyerek tansiyonda yükselme, kalp ve damar hastalıkları ve genetik yapıdan bağımsız olarak kişinin erken ölümüne yol açmaktadır.

Ruhsal açıdan bakıldığında ise bu duygunun süregen olması durumunda kişide anksiyete ve özgüven azlığı oluşur, gerginlik ve öfke ile sosyal izolasyona yol açar. Kişide zamanla depresyon ve kalıcı özgüven azlığı ortaya çıkar. Daha da önemlisi intihar riskinin artmasıdır. İlaçla intihar girişiminde bulunan hastalarla yapılan çalışmada intihara yol açan sebepler arasında partneriyle sorun yaşamadan ilk sırada yer alırken ikinci sıklıkta yalnızlık hissi gösterilmiştir. İntihar girişiminin katlanılamaz durumdan kaçmak, kontrolünü yitirmek, sevdiği kişiye onu ne kadar sevdiğini göstermek ya da yardım çığlığı atmak amacıyla olduğu görülmüştür.

  • Yalnızlığın size has olmadığını herkesin hayatının belli bir döneminde yalnızlık hissedebileceğini unutmayın. 
  • Kendinizi yalnız hissetmediğiniz dönemlerde sosyal aktivitelere katılın. 
  • Dürüst ve samimi bulduğunuz kişilerle bağlantınızı sürdürmeye çalışın. Bu konuda içgüdülerinizin size ne söylediği önemlidir. Bir kişinin sadece yanınızda olması o kişinin sizin için iyi olduğu anlamına gelmez. Kötü bir arkadaşlıktansa bazen yalnız kalmak daha iyidir. 
  • Değişim dönemlerinde yeni kararlar alırken özellikle yalnız hissettiğimiz dönemlerdir. Yeni düşüncelerimizi ilgilerimizi paylaşacağımız yeni insanlara ihtiyaç duyarız. Eski bağlantılarınızı korumanız bu aşamada önemlidir, çünkü şu dönemde elinizde olanlar sadece bunlardır. 
  • Kendinizden daha yalnız olduğunu düşündüğünüz kişilere ulaşmanız size iyi gelecektir. Sosyal ilişkilerde önceliği ele almak ve kendinizi sınamak önemlidir. 
  • Yalnızlık hissiyle internete ve internet üzerinde iletişime fazla zaman ayırmaya başladıysanız zamanla internet bağımlısı olabilirsiniz, dikkatli olmalısınız. İnternette tanımadığınız kişilerle iletişimde temkinli davranıp kurban olmamaya dikkat etmeniz, kişisel bilgileri paylaşma konusunda temkinli olmanız, bunun yerine daha genel konularda iletişime girmenizde fayda vardır.
  •  Sanatsal aktivitelere katılmak sanatın iç dünyanıza ulaşmasıyla yalnızlık hissini azaltır. 
  • Dini uğraşlar, meditasyon, evcil hayvan beslemek, hobilerle uğraşmak yalnızlık hissinin azalmasına yardımcı olur,
  •  Sürekli rutin işlerle uğraşmak sizi otomatik pilota bağlar yalnızlık hissini artırır, hayallerinize göz atın ve rutinden çıkmak için neler yapabileceğinizi düşünün. 
  • Yalnızlık hissettiğiniz dönemler pozitif bir duygu içine girmeye ve olumlu hava yaratmaya çalışın, yeni bir şeyler denemek için uygun bir zaman olduğunu düşünün.
  •  Yalnızlığınızın içinde yuvarlanıp durmayın. Normalde arkadaşlarınızla ya da partnerinizle yaptığınız şeyleri yalnızken de yapmaya devam edin. 
  • Sürekli yalnızlık hissediyorsanız bu depresyonun habercisi olabilir tıbbi yardım istemeniz uygun olur. İntihar düşüncesi olduğunda yine en kısa sürede yardım istemeniz önemlidir.
     

İlgili Sağlık Konuları